Tüp bebek tedavisi, doğal yolla bebek sahibi olamayan çiftler için çok önemli bir ışık haline gelmiştir. Dünyadaki en son teknolojik yöntemlerin uygulandığı tüp bebek tedavisinde başarı şansı üremeye yardımcı diğer tedavilere kıyasla çok yüksektir. Bunlara bir de şehir hayatının ve sağlıksız yaşam koşullarının olumsuz etkisiyle kısırlığın daha sık karşılaşılır bir sorun haline gelmesi eklendi. İşte bu sebeplerle de tüp bebek tedavisi nedir, nasıl yapılır, kimlere yapılır ve başarı şansı nedir gibi çok sayıda konu merak edilir oldu. Tüp bebek tedavisi hakkında en çok sorulan, en çok merak edilen soruları ve yanıtlarını sizler için derledik.
Tüp bebek tedavisi en yeni teknolojik olanaklar kullanılarak ve her geçen gün ilerleyen, gelişen tıp teknolojisi koşullarında gerçekleştirilmektedir. Bu sebeple de en başarılı sonuçlar verebilen üremeye yardımcı tedavi yöntemi olarak tüp bebek tedavisi uygulanmaktadır. Tedavi öncesinde çiftler çeşitli muayenelerden geçirilip değerlendirilir, ardından kendilerine en uygun tedavi protokolü belirlenerek işlemlere başlanır. Bu tedavide yeni geliştirilen uygulamalar sayesinde gebelik oranları her geçen gün artmakla birlikte maalesef henüz % 100 sonuç almak değildir.
Bu bağlamda hem diğer yardımcı üreme tedavilerinde hem de tüp bebek tedavisinde uygulama açısından bir sayı sınırlaması bulunmamaktadır. Yapılan bir deneme sonucunda başarısız olunabilir. Ancak bu noktada pes etmeden, başarısızlığa sebep olan etkenler değerlendirilir. Bu değerlendirmelere göre başarısızlığa sebep olan faktörleri ortadan kaldıracak tedaviler, uygulamalar yapılmaktadır. İlk denemesinde başarısız sonuç elde edilen pekçok hasta, ilerleyen süreçlerde gebelik elde edebilmektedir. Tüm bunlardan yola çıkarak çiftlerin sağlık durumunda bir sıkıntı olmadığı sürece, tedavi periyotları arasında dinlenme süreleri bırakılarak tüp bebek tedavisinin tekrarlanmasında bir sakınca bulunmamaktadır.
Tüp bebek tedavisinde embriyo anne adayının rahmine transfer edildikten sonra, doktorun uygun bulduğu günde kanda gebelik testi yapılmaktadır. Bu testin sonucuna göre hamileliğin gerçekleşip gerçekleşmediği anlaşılır. Bu süreçte 1 gün arayla 2 tane gebelik testi yapılır ve bu değerlerde yaklaşık 2 kat kadar bir artış olması sağlıklı bir gebeliğin meydana geldiğinin göstergesidir. Kadının gebelik testi değeri, belli bir seviyeye ulaştığında doktor, ultrason muayenesinde gebelik kesesinin yerleşim yerini kontrol eder. İşte bu ultrasonografide rahim içinde gebelik kesesinin görülememesi halinde, yeniden kanda gebelik testi yapılır. Döllenmiş yumurtanın rahim içine değil de, başka bir yere yerleşmesi durumunda dış gebelikten bahsedilir.
Dış gebelik tüm gebeliklerin yaklaşık olarak % 1-2 ′sinde görülmektedir. Bu bağlamda tüp bebek tedavilerinde de dış gebelik riski bulunmaktadır. Ancak tüp bebek tedavileri ve normal gebelikler dış gebelik yüzdeleri açısından karşılaştırıldığında tüp bebek tedavilerinde bu riskin biraz daha az olduğunu söylemek mümkündür. Fakat bu oran farkı direkt olarak tüp bebek tedavileri ile direk ilgili değil, gebeliğe engel olan diğer sebeplerle bağlantılıdır.
Tüp bebek tedavisi sürecinde hemen her ayrıntı doktorun kanaati ve önerileri doğrultusunda yön bulur. Tedavi döneminde belirli dönemlerde cinsel ilişkide bulunulmasında bir sakınca yokken, doktorun uyarıda bulunacağı bir süre cinsellik önerilmez. Bu bakımdan yumurta keseleri belli bir boyuta ulaştıktan sonra cinsel ilişki bulunulması tavsiye edilmez. Bunun sebebi yumurtalık boyutunun arttığı için kadının kasık ağrısı hissetmesi, yumurta keselerinin erken çatlaması ya da yumurtalıkların kendi etrafında dönmesi gibi bir risk oluşmasıdır. Ayrıca kadından yumurtanın toplanacağı gün, erkekten de sperm örneği alınır. Bu nedenle bu işlemden en az 2 en çok 6 gün öncesi zaman diliminde baba adayının cinsel perhize girmesi, cinsel ilişki yaşamaması, boşalmaması gerekmektedir. Bu süre erkeğin semen analizi değerlerine göre tedaviyi yürüten doktorun tavsiyesi ve kanaatine göre planlanmaktadır. Embriyo transferi yapılmayacak ise yumurta toplama işlemi sonrasında en az 2 gün cinsel birliktelik önerilmez. Eğer embriyo transferi işlemi yapılacaksa transferden en az 2 gün sonrasında yeniden cinsel ilişkiye girmekte sakınca yoktur.
Doğal yolla gebelik elde edemeyen çiftlerde kimi zaman genetik sorunlar bulunabiliyor. İşte bu sebeple tüp bebek tedavilerinde embriyolara uygulanan genetik tarama yöntemleri ile hem sayısal kromozom bozuklukları hem de kromozomlardaki belirli bazı yapısal değişiklikler incelenebiliyor, tedavinin başarı şansı artırılıyor. Tedavide deneyimli bir embriyoloji ekibi tarafından gerçekleştirilen biyopsi uygulamalarında, embriyonun zarar görme riski genellikle % 1’in altındadır.
Genetik tanı sayesinde doğacak bebekte muhtemel olabilecek kromozomal bozukluklar tespit edilir, genetik açıdan bozuk olan embriyolar seçilir ve böylece gebelik şansı arttırılır başarısız tüp bebek denemelerinin önüne geçilmeye çalışılır. Genetik tarama ile desteklenen tüp bebek tedavileri; tekrarlayan gebelik kayıpları, anomali veya metabolik hastalıklı bebek öyküsü, tekrarlayan başarısız tüp bebek denemesi, ileri kadın yaşı, kadın veya erkekte kromozomal bir bozukluk, açıklanamayan kısırlık, kötü sperm kalitesi ve sperm DNA hasarı gibi sorunların olduğu durumlarda önerilmektedir.
Tüp bebek tedavilerinde laboratuarda oluşturulan embriyoların kalitesi, sağlığı ve dayanıklılığı tedavinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Bu bakımdan elde edilen embriyoların anne rahmi dışında hayatta kalabilmeleri için embriyonun gelişimine destek olacak solüsyonların içinde bir süre bulunması, uygun ısı, nem ve asit-baz (pH) dengesinin sağlanması gerekiyor. Bu nedenle tüp bebek tedavisindeki en önemli basamak embriyo gelişiminin istenen ölçüde sağlanmasıdır. Döllenme sağlandıktan sonra embriyo gelişimi uzmanlar tarafından takip edilir ve uygun olan günde transfer işlemi gerçekleştirilir.
Bu durumda embriyonun kaçıncı günde transfer edileceği ile ilgili kesin bir kural bulunmamaktadır. Çünkü tüp bebek merkezinde hastaya uygulanan tedavi protokolüne, kadından elde edilen yumurta sayısına ve kalitesine, gelişmekte olan embriyonun sayısına ve kalitesine göre embriyonun transfer edilme günü değişiklik gösterir. Fakat genel olarak düşünüldüğünde ortalama blastokist gelişiminin gerçekleştiği 4., 5. ve 6. günlerde embriyo transferinin daha yüksek gebelik oranları getirdiği düşünülmekte ve genelde bu günler tercih edilmektedir.
Her sperm ve yumurtada 23’er tane kromozom bulunmaktadır. İşte bu kromozomlar döllenme yoluyla bir araya geldiği zaman vücuttaki 46 kromozomlu yeni hücreleri oluşturmaktadırlar. Bundan dolayı kromozomlar ve genler tamamen anne ve babadan gelmektedir. Bu nedenle anne ve babadaki genetik sorunların hepsi değil, ancak bazıları bebeğe de geçebiliyor. Bu genetik bozuklukların bazıları bebeklerde hastalığa sebep olabilirken, bazıları bebekte hastalık olmadan sadece hastalığın taşıyıcılığı şeklinde ortaya çıkıyor. Fakat yardımcı üreme tedavilerinde genetik taramalı tüp bebek tedavisi uygulanarak genetik açıdan sağlıklı embriyolar seçiliyor ve onlar transfer ediliyor. Bu bakımdan tüp bebek tedavilerinde bu genetik bozuklukların bebeğe aktarılması önlenerek sağlıklı gebelik şansı arttırılabiliyor.
Ailevi ya da kalıtsal bir hastalık olmayan Turner Sendromu kadınlarda en çok görülen kromozomal anomalilerden birisidir. Bu sorunun tüm toplumda görülme sıklığı 1/2500‘ dür ve sadece kız çocuklarında görülen genetik bir bozukluktur. Bu hastalık X kromozomunun bir kısmının veya tamamının yokluğu ya da yapısal bir bozukluğu nedeniyle oluşmaktadır. Dünyadaki tüm dişi fetüslerin % 3’ü bu hastalıktan etkilenmekte ve tüm düşük gebeliklerin % 9‘unda sebep Turner Sendromudur. Turner Sendromlu bu embriyoların yaklaşık % 1’ i doğum evresine kadar ulaşabilir, geri kalanların tamamı daha anne karnındayken kaybedilir. Turner Sendromuna rağmen doğan bebeklerde ilerleyen yaşlarda kısa boy, lenfödem, yele boyun, düşük saç çizgisi, kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, üriner sistem bozuklukları, işitme ve duyma problemleri, primer amenore, erken yumurtalık yetmezliği ve infertilite gibi pek çok sağlık sorunu ile karşılaşılmaktadır.
Turner Sendromluların zeka gelişimleri normal olsa da öğrenme güçlükleri, sosyal alanlarda ve arkadaş ilişkilerinde bir yetersizlik söz konusu olur. Turner sendromlu kadınlarda doğurganlık 45, XO genetiğine sahip olan kadınlarda nadir olarak görülürken; kromozomlarında mozaik veya X delesyonu olan hastalarda doğurganlık daha fazla görülür. Fakat bu durum sadece ergenliğe kendiliğinden girebilen kız çocukları için mümkün olabilmektedir. Bu hastalar genetik taramalı tüp bebek tedavileri ile gebelik elde edebilirler.
Yardımcı üreme tedavisine ihtiyaç duyan kadınlarda; yani yumurtlatma- çatlatma- cinsel ilişkiye bırakma ya da aşılama tedavisi planlanan hastalarda, tedaviye başlamadan önce rahim içinin ve tüplerin yapısal ve işlevsel özelliklerinin değerlendirilebilmesi için rahim tüp filminin çekilmesi önerilir.
Tüp bebek tedavisine başvuran hastalarda ise doğum, tekrarlayan gebelik kayıpları, başarısız tüp bebek denemeleri, geçirilmiş karın içi enfeksiyonlar, karın içi ameliyatlar veya rahim içi ameliyatlar, myomektomi gibi öykülerin olması durumunda rahim tüp filmi önerilir. Bunların yanında doktorun muayenesi esnasında ultrasonografide rahim içinde düzensizlik, perde, polip ve miyom benzeri görünümlerin olması ya da tüplerde hidrosalpinks benzeri yapıların izlenmesi halinde tedaviye başlamadan önce rahim tüp filmi çekilmesi tedaviyi kolaylaştıracağı için önerilmektedir. Fakat kadının ilk tüp bebek tedavisi öncesinde rahim tüp filmi çekilmiş ise ve bunun üzerinden 2-3 yıldan daha az bir süre geçmişse ve kadın bu süreçte herhangi bir enfeksiyon ya da cerrahi işlem ve gebelik öyküsü yaşamamışsa rahim tüp filminin tekrarlanmasına gerek kalmayabilir. Fakat yine bu durumda kararı verecek olan doktordur. Doktor muayene bulgularına ve çiftin öyküsüne göre bu filmin gerekli olup olmadığına tedavi sürecinde karar verir.
Histeroskopi için; hastanın rahim tüp filminde rahim içinde bir problem saptanması, ultrasonografide rahim içinde düzensizlik, polip, myom benzeri oluşumların izlenmesi veya başarısız tüp bebek denemelerinin olması gibi şartlar aranır. Böyle bir durumda embriyo transferi ya da aşılama tedavisi öncesinde Histeroskopi işlemi yapılarak rahim içinin gebeliğe hazır hale getirilmesi sağlanmaya çalışılır. Fakat yukarıda sayılanlardan hiçbir bulgu ya da öykü taşımayan hastalarda tüp bebek tedavisi öncesinde histeroskopi ameliyatının yapılması zorunlu değildir. Burada karar yine doktorun takdiri ve bulgularına bağlıdır.
Doğal yolla gerçekleşen gebeliklerde annenin yumurtaları tüplerden gelerek spermle buluşmakta ve döllenme gerçekleşmektedir. Bu sebeple tüpleri tıkalı olan kadınlar doğal yolla gebelik elde edemez ve tüp bebek tedavisine başvurur. Fakat tüp bebek tedavisinde kadın ve erkekten alınan üreme hücreleri laboratuar ortamında bir araya getirilir ve embriyo elde edilir. Bu embriyolar daha sonra anne adayının rahmine transfer edilir. Bundan dolayı tüp bebek tedavilerinde tüplerin açık ya da kapalı olmasının bir önemi yoktur. Ancak embriyonun rahim iç zarına tam olarak tutunabilmesi ve gebeliğin rahim içinde başarılı bir şekilde devam edebilmesi için tüplerin sağlıklı olması ya da rahme giriş yerinden kapalı olmaması önem taşıyor. Yoksa başarısız tüp bebek denemesi, gebelik kayıpları ve dış gebelik gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor.
Kadınların pek çoğunda miyom ya da yumurtalık kisti bulunmaktadır. Hatta özel bir muayene yapılmadığı, kadın ekstra bir şikayet yaşamadığı sürece bu miyomların, kistlerin farkında bile olmayabilir. Bu bakımdan her miyom ve her yumurtalık kisti tüp bebek tedavisine engel olmadığı gibi, gebe kalamamaya ya da gebelik kaybına da neden olmaz. Bu bağlamda miyomun türü, miyomun yerleşim yeri, miyomun boyutu, miyomların sayısı, gebelik kaybı öyküsü ve başarısız tüp bebek denemesi varlığının değerlendirilmesi gerekir. Tüm bunlar değerlendirildikten sonra miyoma yönelik olarak bir cerrahi işlem gerekip gerekmediğine doktor tarafından karar verilir.
Söz konusu olan yumurtalık kistlerinde ise kötü huylu olmadıkları sürece herhangi bir cerrahi işlem yapılması önerilmez de, gerekmez de. Çünkü küçük ya da büyük yapılan her cerrahi işlem yumurtalık rezervinin azalmasına neden olabilir. Bu bakımdan cerrahi işleme gerek duyulmayan hastalarda tüp bebek tedavisi ya da embriyo transferi öncesinde miyomların ve kistlerin bazı medikal tedaviler ile baskılanması, etkisiz hale getirilmesi gerekebilir.
Kanser çok ciddi evreleri ve sonuçları olan bir hastalıktır. Bu bakımdan kanser tedavilerinde kullanılan kemoterapi ilaçları ve radyoterapiler hem yumurtalıklara hem de testislere ciddi zararlar verebilmektedir. Bu tür tedaviler yumurtalık ve testiküler yetmezliklere neden olabildiği gibi, üreme hücrelerinin genetik yapısını bozarak genetik açıdan hatalı, anomalili embriyoların oluşmasına da yol açabilir. Hatta bunun sonucunda kadının gebe kalamaması ya da tekrarlayan gebelik kayıpları yaşaması söz konusu olabilir. Ancak kanser tedavisi gören çiftlerde genetik taramalı tüp bebek tedavileri ile genetik açıdan sağlıklı embriyolar elde edilebilmesi halinde sağlıklı gebelik de meydana gelebilmektedir.
Fakat kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaç protokolleri ise üreme hücrelerine hiç zarar vermemektedir. Yine de bu hastalıklarla mücadele eden ve üreme hücrelerine zarar vermeyen ilaçları kullanan çiftlerin belirli bir süre gebe kalmasına izin verilemez. Bu hasta grubunda öncelikle tüp bebek tedavisi ile embriyolar oluşturulur ve dondurularak saklanır. Hastanın kanser tedavisinin bitmesi ve doktor tarafından gebeliğe onay verilmesi durumunda dondurulmuş sağlıklı embriyolar kullanılarak gebelik elde edebilir. Ancak kadın ya da erkek bekar ise ve embriyo elde edilmesi mümkün değilse bu tür tedavilere başlamadan önce üreme hücresi ya da dokusu dondurulur. Hasta tedavisini olduktan ve yine doktor izin verdikten sonra ileriki yaşantılarında çocuk sahibi olabilmeleri için bir şans ortaya çıkar.
Tüp bebek tedavisinde kadının yumurta toplama işlemi gününde erkekten de ICSI işleminde kullanılmak üzere sperm örneği alınması gerekir. Bu sperm örneği, erkeğin uygulamanın yapılacağı klinikte kendisini rahat hissetmesinin sağlandığı özel odalarda, mastürbasyon vasıtası ile alınmaktadır. Ancak kliniğin koşulları ne kadar olumlu olsa da, bazı durumlarda erkek strese bağlı olarak bu örneği vermekte zorlanabiliyor. Bu tip durumlarda örnek verme işlemine bir süre ara verilir ve erkeğin stresinin azalması beklenir. Kimi zaman ise erkeğin kendisini daha rahat hissetmesi için numune verme odasında eşin de girmesine izin verilmektedir.
Eğer sperm örneğini verecek erkekte ereksiyon problemi varsa, ereksiyona yardımcı olabilecek bazı ilaçlar da hastaya verilebilir. Erkeğin mastürbasyonla sperm elde edememesi halinde ya da geriye boşalma veya menide hiç sperm olmaması durumunda ise erkeklerden bazı cerrahi işlemler ile sperm elde edilmesi yoluna gidilir. Bu durumda mikro TESE, TESA, MESA, PESA uygulamalarına başvurulur.
Bilinen bir gerçek var ki, erkeklerde sperm üretimi her yaşta devam etmektedir. Fakat erkeğin yaşının ilerlemesi, sağlıksız yaşam koşullarında yaşamasıyla birlikte, sperm kalitesinde ciddi bir düşüş söz konusudur. Eğer yaş faktörü üzerinde duracak olursak, 55 yaş ve üzeri erkeklerde sperm hareketliliği % 54 oranında azalmaktadır. Burada etkili olan faktör ise yaş ilerledikçe spermin DNA’sında bazı bozulmaların olmasıdır. Bu değişimlere bağlı olarak da spermin yumurtayı dölleme kabiliyeti azalır ve bu spermlerle elde edilen embriyoların kalitesinde ve genetiğinde bazı bozulmalar oluşur. Erkek yaşı ne kadar genç olur ise bir kadının gebe kalabilme ihtimali o kadar artar. Ancak olaya genel olarak bakıldığında hem doğal yollardan hem de yardımcı üreme tedavileri ile bebek sahibi olabilme hususunda kadın yaşı, erkek yaşına kıyasla çok daha büyük bir öneme sahiptir.
Erkeklerin bebek sahibi olabilmesinde sperm sayısı, hareket ve morfoloji problemi sorun teşkil edebilmektedir. Bu çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri yardımcı üreme tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Sperm sayısı bireyler arasında ve aynı birey tarafından değişik zamanlarda verilen örnekler arasında değişkenlik gösterebilmektedir. Doğal yolla, yani cinsel birliktelik ile gebelik elde edilebilmesi için baba adayının sperm konsantrasyonun en az 15 milyon, toplam sperm sayısının da en az 39 milyon olması gerekiyor. Bundan daha az olan sperm değerlerinde doğal yollarla gebelik elde edilebilme şansının azalması nedeniyle yardımcı üreme tedavilerinden destek alınması öneriliyor. Fakat burada kadın ve erkek bir çift olarak değerlendirilmektedir. Zira semen analizi normal olan çiftlerde de pek çok farklı nedenlerle gebelik elde edilemeyebilir.
Erkeklerde menide hiç sperm görülmemesi durumu azospermi olarak adlandırılır. Azospermi, kısırlık problemi olan erkeklerin ortalama % 15’inde, tüm erkeklerin ise % 1’ inde görülüyor. Erkeğin sperminin taşındığı kanallarının tıkalı olması halinde görülen azospermide, sperm üretimi olmasına rağmen meniye sperm ulaşmıyor. Bu sorun doğuştan gelebildiği gibi cerrahi uygulamalar ve yaşanan travmalar dolayısıyla da bu tıkanıklık oluşabiliyor. Bu durum obstrüktif azospermi olarak adlandırılıyor ve tüm hastaların % 40’ında böyle bir sorun saptanabiliyor.
Eğer erkeğin sperm kanalları açık olmasına rağmen azospermi varsa, bu durum testis yetmezliğidir. Burada da hormonsal bozukluk ya da yapısal bir bozukluk bulunmaktadır. Bu soruna nonobstrüktif azospermi adı veriliyor. Bu gruptaki azospermi vakalarına bir de sıklıkla kromozom kusurları eşlik edebiliyor. Bundan dolayı da erkeğe genetik inceleme önerilmelidir. Bu bağlamda öncelikle azosperminin nedeni araştırılmalı, bulunmalı ve tedavi sebebe yönelik olarak planlanmalıdır. Azospermi tanısı konulan kişilerde öncelikle detaylı bir öykü alınır, ardından fiziki muayene yapılır, sonrasında skrotal doppler ultrasonografi ve laboratuar tetkikleri değerlendirilir. Azospermiye sebep olan sağlık sorununun giderilmesi, GnRH, FSH ve testosteron hormonlarıyla tedavi yapılması durumunda bazı hastalarda sperm üretiminin sağlanması mümkün olabiliyor.
Obstrüktif azospermi hastalarında genel olarak cerrahi sperm elde etme yöntemleri ile sperm bulunur. Burada olasılık % 100’e yakın iken; nonobstrüktif azospermide bu oran % 65’e düşmektedir. Yardımcı üreme tedavilerinde kullanılan sperm elde etme yöntemleri; MESA PESA (Perkutan Epididimal Sperm Aspirasyonu), PTESA (Perkutan Testiküler Sperm Aspirasyonu), TESE (Testiküler Sperm Ekstraksiyonu), Mikro TESE (Mikroskop altında Testiküler Sperm Ekstraksiyonu) şeklindedir.
Kadınlarda yumurta üretimi orta yaşlarda menopozla birlikte dururken, erkeklerde sperm üretimi ileri yaşlara kadar devam etmektedir. Fakat bu üretim devam ederken erkeklerin yaşla birlikte üreme potansiyellerinde bir azalma meydana gelir. Bu bakımdan sperm analizi sonuçları erkeklerin maruz kaldıkları çevresel etkenlere, yaşam kalitelerine, genetik mirasa göre değişim gösterir. Bu nedenle bebek sahibi olmak isteyen erkekler, öncelikle sperm sayısını düşüren faktörlerden uzak durmalılar. Sigara, alkol, uyuşturucu, aşırı kilo hem genel sağlık açısından zararlıdır, hem de spermin sayı ve kalitesinde bir düşüşe neden olmaktadır. Fakat bu önemli sebeplerin dışında da dar giysi ve iç çamaşırları, uzun süreli bisiklet kullanımı, aşırı egzersiz, sauna gibi sıcak mekanlarda uzun süreli yüksek ısıya maruz kalınması, uzun süreli oturarak çalışılması, inmemiş testis, kanser tedavisi, RT, KT, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, ağır ilaçlar, bazı vitamin eksiklikleri, varikosel, geçirilmiş cerrahi müdahaleler, geçirilmiş enfeksiyonlar-ateşli hastalıklar, genital bölge travmaları gibi olumsuz durumlar da sperm sayısı, hareket ve morfolojisinde değişimlere neden olabilmektedir.
Erkeklerde sperm sayısının artmasını sağladığı iddiasıyla piyasada satılan pek çok ilaç bulunmaktadır. Bu ürünlerden kesinlikle kaçınmak gerekmektedir. Bunun yanında gıda takviyesi şeklinde pazarlanan ve antioksidan özelliği olan bazı ilaçların semen analizi üzerinde iyileştirici etkilerinin olduğuna dair bazı yanlış bilgiler mevcut. Öncelikle sperm analizindeki sorunun belirlenmesi, bu sorunun düzeltilebilmesi adına önlemlerin alınması ve bu soruna yönelik tedavinin planlanması için kısırlık ile ilgilenen bir üroloji doktorundan ve yine kısırlık ile ilgilenen bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanından destek alınması gerekmektedir. Bu ilaçların ve gıda takviyelerinin bilinçsizce kullanılması hem üreme yeterliliğine zarar verebilir hem de başka rahatsızlıklara yol açabilir. Bu konuda en faydalı ve doğru yolu gösterecek kişiler o işin eğitimini almış, bu konuda deneyim sahibi doktorlardır.
Doğal yollarla, yani cinsel ilişki ile yumurta arttırma ve çatlatma tedavileri ile gebelik elde edilebilmesi için spermlerin belirli oranlarda hareketli olması gerekiyor. Çünkü spermin yumurtayı dölleyebilmesi belli için belli bir hareketliliğinin olması gerekir. Zira düşük hıza sahip olan spermin yumurtaya ulaşması zaman alır ve bu süreçte sperm canlılığını yitirebilir. İşte böyle sperm hareket problemlerinin varlığında aşılama, tüp bebek gibi yardımcı üreme tedavilerinden destek alınması doğru olur. Bu amaçla bazı sperm seçim yöntemleri uygulanmaktadır. Bunlar mikroçip, IMSI, MSOME, Birefringence, PICSI, Magnetic Activated Cell Sorter (MACS) olarak sıralanabilir. Bu bakımdan öncelikle hareket problemine neden olan etkenler araştırılır ve düzeltilebilecek olanlara hem yaşam tarzı anlamında hem de cerrahi yöntemler anlamında müdahale edilir. Yine doktorun önerdiği bazı gıda takviyeleri ve ilaç tedavileri ile sperm hareketlerinin kısmen düzeltilmesi mümkün olabilir.
Bir de erkeğin tüm spermleri hareketsiz, ancak canlı durumda ise ya da tedavi olduğu halde harekette ve elde edilen embriyo kalitesinde bir düzelme olmuyorsa MESA, PESA (Perkutan Epididimal Sperm Aspirasyonu), PTESA (Perkutan Testiküler Sperm Aspirasyonu), TESE (Testiküler Sperm Ekstraksiyonu), Mikro TESE (Mikroskop altında Testiküler Sperm Ekstraksiyonu) gibi sperm elde etme yöntemleri kullanılır. Bu yöntemlerle yardımcı üreme tedavilerinde başarı elde etmek mümkün olabilir. Bunların dışında; erkeğin cinsel perhiz süresini uzatmak, testislerin ısıya olan maruz kalma süresini azaltmak, sıcak küvet, sauna, hamamdan kaçınmak, dar giysileri tercih etmemek, sigara kullanmamak, beslenme alışkanlıklarını sağlıklı yönde değiştirmek, stres ve kötü yaşam koşullarından uzak durmak da sperm sayısının arttırılmasında yardımcı olabilecek uygulamalardır.
Tüp bebek tedavisinde erkeğin sperm, kadınınsa yumurta kalitesi ve sayısı gebeliğin elde edilebilmesi ve canlı doğum için elbette çok önemlidir. Ancak tüp bebek tedavisinde döllenme ve embriyo elde etme olayları uzmanlar tarafından gerçekleştirildiği için sperm sayısı az da olsa kaliteli ve canlı embriyo elde edilebilmekte, sağlıklı bir transfer yapılabilmektedir. Fakat sperm sayısı az olduğunda elde edilecek sağlıklı embriyo sayısı da az olacaktır ve dolayısıyla da rahme yerleştirmek için en sağlıklı embriyoyu seçmek için çok fazla seçenek bulunamayabilecektir. Ama tüp bebek tedavisi öncesinde spermiyogram sonucu sperm sayısının çok az olduğu tespit edildiğinde mikroenjeksiyon yöntemi uygulanır. Erkeğin verdiği menide hiç sperm bulunamadığında ise cerrahi yöntemle testis kanallarında ve dokusunda sperm aranır. Bu şekilde döllenme gerçekleştirilir.
Kız bebeklerin doğumu sırasında her iki yumurtalıkta toplamda 1-2 milyon arasında yumurta öncüsü hücre bulunur. Doğumdan ergenlik dönemine kadar geçen sürede bu yumurtaların bir kısmı vücut tarafından yok edilir ve kızın ilk adeti görmesi ile birlikte bu sayı 250-400 bin civarına kadar geriler.
Adet döneminin başlaması ile birlikte her ay belirli sayıda yumurta kesesi seçilir ve 1-2 tanesi olgunlaşırken, diğer yumurta keseleri vücut tarafından atılır. Yumurtalıkta üç çeşit yumurta evresi bulunur; olgunlaşmamış yumurtalar, belirli bir döngü içinde olgunlaşan ve yumurtlamak üzere hazırlanan yumurtalar ve ölü yumurta havuzu şeklindedir. Tüp bebek tedavisi uygulamalarında o ay içinde seçilen yumurta keselerinin çoğu olgunlaştırılmaya, elde edilen yumurta sayısı arttırılmaya çalışılır. Nu şekilde vücudun onları yok etmesine engel olunur. Bu bakımdan tüp bebek tedavileri ile kadının yumurta rezervinin azalması ya da tükenmesi söz konusu olamaz.
Genel olarak baktığımızda tüp bebek tedavisi öncesinde özel bir beslenme programına uyulması gerekmiyor. Fakat dengeli beslenme hem genel vücut sağlığı hem gebeliğin olabilmesi hem de hamileliğin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için önemlidir. Bu da elbette tüp bebek tedavisinde başarı elde edilmesine yardımcı olur. Bu nedenle öncelikle tüp bebek tedavisine başvuran çiftin sağlık durumları ve hastalıkları değerlendirilmeli, ona göre bir beslenme programı önerilmelidir.
Bu bağlamda sağlıklı bir hamilelik için öncelikle vücut kitle indeksine göre uygun bir kiloda olunması önem taşır. Aşırı kilolu olmak ya da aşırı zayıf olmak gebelik ve tüp bebek başarı şansını azaltabiliyor. Yardımcı üreme tedavilerine başlarken genel olarak karbonhidrattan fakir, ancak mineral, protein, Omega 3′ten zengin bir beslenme programı tercih edilmelidir. Hamilelik öncesinde ve hamilelik dönemi içinde folik asit, potasyum, magnezyum açısından zengin yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler ve baklagiller tüketmek çok önemlidir. B ve C vitamini içeren meyve ve sebzeler, en az 2- 3 litre su günlük olarak tüketilmelidir. Aynı zamanda suni tatlandırıcılardan, konserve gıdalardan, katkı maddesi içeren hazır gıdalardan uzak durulması önem taşır. Çay, kahve, asitli içeceklerinse bırakılması değil de, tüketiminin azaltılmalısı, düzenli bir yaşam ve uyku düzeninin sağlanması önerilir.
Tüp bebek tedavisi süreci; öncesindeki hazırlıklar, tedavi esnası ve tedavinin sonrası olmak üzere 3 aşamalı şekilde düşünülür. Bu üç aşama da birbirine bağlı ve birbirini etkiler şekildedir. Bu bakımdan tıpkı tedaviye başlamadan önce olduğu gibi tedavi sonrasında da sağlıklı beslenme kuralları takip edilmeli, genel sağlığa özen gösterilmelidir. Tedavide embriyo transferi sonrasında gebelik elde edilmesinden doğuma kadar olan süreçte de sağlıklı ve doğru beslenmek eve canlı bebek götürebilme şansını artıracaktır.
Tüp bebek tedavisi sonrasında da kişilerin tüp bebek tedavisi öncesinde olduğu gibi sağlıklı beslenmeye devam etmeleri önerilir. Gebelik döneminde günlük kalori ihtiyacı artar, alınması gereken sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacı artar. Bu ihtiyacı karşılayacak şekilde beslenmek önemlidir. Bu süreç için önerilen beslenme şekli; şeker ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç tüm temel besin maddelerinin her birinden, yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir.
Cinsel ilişki ile yani doğal yolla gebe kalınabilmesi için sperm ile yumurtanın tüplerde bir araya gelmesi gerekir. Daha fazla çocuk sahibi olmayı istemeyen çiftler, özel bir hastalık nedeniyle gebe kalmasına izin verilmeyen kadınlar, doğum kontrol yöntemi olarak tüplerini bağlatmayı tercih edebiliyorlar. Ayrıca geçirilen enfeksiyonlar, karın içi ameliyatlar ya da endometriozise bağlı olarak tüplerde oluşan hasar da tüplerin bağlanmasına sebep olabiliyor.
Tüplerin bağlanması kolay ve pratik bir operasyondur, ancak bağlı tüplerin açılması ise biraz daha zor ve sorunlu ameliyattır. Bu ameliyatlarda laparoskopi ile veya açık ameliyat ile bir operasyon mikroskobu ya da büyüteç kullanılarak mikro cerrahi ile tüpün bağlı olan iki ucu bulunur ve daha sonra bu uçlar kesilerek uç uca getirilip yeniden dikilir. Ancak bu işlem ile tüpler genel olarak eski haline, bağlanmadan önceki fonksiyonuna kavuşamayabilir. Tüpleri bağlanıp ardından açılan kadınlarda dış gebelik oranlarında bir artış gözlenmektedir. Bu sebeple yumurtalık rezervi azalmış, yaşı ilerlemiş kadınlarda, kısırlık açısından tüpler dışında başka nedenler saptanmış çiftlerde, tubal koterizasyon yöntemi kullanılan hastalarda, erkekte sperm hareket morfoloji ve sayı problemi varlığında, tüplerindeki hasar enfeksiyon veya dış gebelik nedeniyle oluşmuş olan hastalarda tüplerin açılması yerine tüp bebek tedavileri önerilir.