Çiftlerin bir çocuk sahibi olabilmeleri için en temel olarak üreme yeteneklerini kaybetmemiş olmaları gerekiyor. Baba adayının sperm, anne adayının da yumurta rezervinin gebelik elde edilebilecek seviyede olması ile gebelik elde edebilme imkanı doğar. Yani en az bir tane sperm ve bir tane yumurtanın birleşip döllenme olmasıyla elde edilen embriyodan gebelik elde edilebilmektedir.
Doğal yolla gebelik için kadının yumurta, erkeğin sperm rezervlerinin zengin olması önemlidir. Üremeye yardımcı tedavilerle ve özellikle de tüp bebek tedavisi ile gebelik içinse en az birer tane ürem hücresi gerekiyor. Günümüzün sosyoekonomik koşulları dolayısıyla kadının eğitim ve çalışma hayatındaki yerinin artması, çocuklara bakabilme ile ilgili kaygıların fazlalaşması ve daha pek çok farklı sebeple insanlar çocuk sahibi olma yaşını ertelenmekteler. Hal böyle olunca da ileri yaşa bağlı kısırlık sorunu ve özellikle de kadının yumurta rezervinin azalması problemi gündeme geliyor. Zaten kadınların gebe kalma yaşını ileri yaşlara ertelemesi genellikle yumurta rezervinin azalmasına yol açıyor.
Kadınlarda üreme yetisinden bahsedildiğinde ilk olarak akla yumurtalık rezervi gelmektedir. Çünkü kadınların çocuk sahibi olup olamayacakları ya da ne zaman çocuk sahibi olabilecekleri gibi pek çok husus belirleyen en önemli faktörlerden birisi yumurtalık rezervidir. Kadının yumurtalık rezervi, üreme yollarında, yani fallop tüpleri, uterus/rahim, vajina gibi organlarda herhangi bir sorun olmadığında, üreme potansiyelini ifade ediyor. Yani başka bir sorun yoksa ve buna rağmen gebelik gerçekleşmiyorsa yumurtalık rezervi düşüklüğünden kaynaklıyor demektir.
“Yumurtalık rezervi” kavramı; yumurtalıklardaki yumurtaların sayısı, kalitesi ve aynı zamanda foliküllerin, yani tek bir yumurta hücresini sarmalayan ve onu besleyip koruyan yapının hormonsal sinyallere ne kadar iyi cevap verdiği ile bağlantılıdır. Gebelik için yumurtalıklardaki yumurtaların hem sayısı, hem kalitesi hem de hormonlara verilen cevaplar elverişli olmalıdır.
Kadınların vücudunda yumurta gelişimi Folliküler Stimulan Hormon (FSH) ve Lüteinize edici Hormon (LH) ile sağlanmaktadır. Kadınlar menopoz dönemine yaklaştıkça, yumurtalıklar bu hormonlara karşı daha düşük yanıt vermeye başlarlar. Bu şekilde yumurtalıklar FSH ve LH’a hiç yanıt vermediği zaman ise adet dönemleri kısalmaya başlar. Bu tür durumlarda yumurtalıklar her ay bir yumurta üretmeyebiliyor ve kimi zaman bir period atlanabiliyor. Yumurtalıklardaki yumurta hücreleri tamamen bittiğinde ise kadının üreme çağı bitmiş oluyor, kadın menopoza girmiş oluyor.
Doğal yolla gebe kalamama şikayeti ve çocuk isteği ile doktora müracaat eden kadınlarda ilk olarak yumurtalık rezervlerinin değerlendirilmesi gerekir. Kadının yumurtalık rezervini ölçmek için genellikle test değil de ultrason muayenesi tercih edilmektedir. Ancak test yapılacaksa da en yaygın olarak kullanılanı FSH testidir. FSH testi, adet döneminin 2 veya 3. günü kanda bu hormonun salgılanma seviyesine bakılmasıdır. Bu testte FSH hormonu yüksek çıkarsa kadının yumurtalık rezervinin ve gebelik şansının düşük olduğunu anlaşılır. Yumurtalık rezervini belirlemeye yarayan diğer testler ise klomifen sitrat challenge test (CCCT), kanda inhibin B ve AMH (anti mullerian hormon) seviyesi ölçümü ve vajinal ultrason ile folikül sayılarının belirlenmesi şeklinde sıralanabilir. Ancak öncelikle ve daha sık olarak FSH testi yapılır.
Düşük yumurta rezervi ya da yumurta rezervinin azalması, bir kadının yumurtalıklarında bulunan yumurtaların (foliküllerin) sayısının olması gerekene göre az olması, belirgin şekilde azalmış olmasıdır. Yumurtalık rezervinin kalitesi ve zenginliğiyle kadının gebe kalabilme olasılığı da doğru orantılı olduğu için düşük yumurta rezervi gebe kalma olasılığının düşmesi demektir. Yumurtalık rezerv düşüklüğü söz konusu olduğunda en önemli faktör, kadının yaşının ilerlemiş olmasıdır. Zira yaş arttıkça rezerv hızla azalmaktadır. Yumurtalık rezervi ve yaş ilişkisi düşünüldüğünde özellikle 35 yaşından sonra folikül sayısı ve kalitesinin hızla azaldığı bilinir. Ancak çok sık rastlanmamakla beraber bazı vakalarda kadının yaşı genç olsa da yaşıtlarıyla kıyaslandığında az sayıda yumurtaya rastlanabilir. Bu tür bir durumda yumurtaların sayısının azalmasına sebep olan etkenin yumurta kalitesini de azaltmış olma riski yüksektir.
Kadınlarda kısırlık sebepleri arasında en önemlilerden olan, gebe kalma potansiyelini belirlemede çok önemli olan faktörlerden biri yaştır. Zira azalmış yumurtalık rezervi genellikle yaşla doğrudan ilgilidir. Çünkü yumurtalar yıllar geçtikçe azalır ve kalan yumurtaların da ortalama kalitesinde düşüş olur. Bu sebeple de 20’li yaşlarda kolaylıkla doğal yolla gebe kalınabilirken, 35’ten sonra bu olasılık çok daha düşük olur.
Üreme sağlığının desteklenmesi ve yumurta sayısının, kalitesinin korunabilmesi için sağlıklı beslenme ve yaşam alışkanlıklarına sahip olmak çok önemlidir. Yaşı genç olsa da; sigara içen, alkol alan, sağlıksız beslenen, spor, egzersiz yapmayan kadınlarda yumurtalık rezervi erkenden azalır.
Üreme sağlığı genetik faktörlerden etkilenmektedir. Bu bağlamda ailesinde erken menopoz hikayesi olan, yumurta rezervi ve kalitesi düşüklüğü olan kadınların menopoza daha erken girdikleri bilinmektedir.
Kadının üreme organlarıyla ilgili geçirdiği ameliyatlar yumurtalık rezervinin azalmasına neden olabilir. Hem cerrahi işlemlerin kendisi hem de sonrasında ortaya çıkabilen sorunlar yumurtalık rezervini düşürebilir.
Yukarıda sıralanan etkenlerin yanı sıra başka nedenler de yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasında etkin rol oynamaktadır. Bu sebepler genel olarak;
Bazı vakalarda yumurtalık rezervinin azalması herhangi bir belirti vermezken, çoğunlukla belirti gözlenir. Şöyle ki; üreme çağındaki sağlıklı bir kadının 21 -35 gün aralıklarla adet kanaması görmesi gerekir. Ancak yumurta sayısı azaldığında iki adet arasındaki süre kısalır. İki adet arasındaki zamanın kısalması ve adet kanamasının yoğunluğu da yumurtalık rezervinin azaldığına işaret olabilir.
Her kadının 6 ayda ya da 1 yılda bir olması gereken rutin jinekolojik muayenede kadına yapılan ultrasonografik inceleme ile yumurtalık çok detaylı bir şekilde görülebilir. Transvajinal ultrason ile de yumurta içerisindeki folikül sayısı net bir şekilde belirlenebilir. Muayeneyi yapan doktor, hastanın yaşını göz önünde bulundurduğunda yaşına uygun yumurta rezervinin olup olmadığını görebilir ve hastaya söyleyebilir. Kadının yumurta rezervinde bir azalmadan şüphelenilmesi durumunda, adetin 3. günü yapılan hormon tahlilleri ve AMH testi ile hastanın doğurganlığı ile ilgili kesin bilgi verilebilir.
Kadınların yumurtalık rezervini tespit etmenin en güvenilir yolu ultrason muayenesidir. Bunun için kadının adetin ilk günlerinde muayene edilmesi ve yumurta keseciklerinin (folikül) sayılması gerekir. Yumurtalık rezervini belirlerken ultrason muayenesinin yanı sıra AMH ve FSH testleriyle de yumurta sayısı hakkında bilgi edinmek mümkündür.
AMH, Anti-Müllerian Hormon testi, basit bir kan testidir. Bunun için hastadan kan örneği alınır ve hızlıca uygulanarak yumurtalık rezervi hakkında bilgi edinilir. AMH testinin sonucunun güvenilirliği açısından, laboratuvarın standardizasyonunun iyi olması çok önemlidir. AMH testinde çıkan değer ay ay farklılık göstermediği için yumurta rezervinin takibinde, özellikle ileri yaştaki kadınlarda AMH testi çok yaygın olarak kullanılır. Kadın yaşı ilerledikçe vücudunda salgılanan AMH seviyesi azalmaya başlar, yani yaşa göre AMH değeri değişiklik gösterir. Yapılan testte AMH seviyesinin çok düşük çıkması kadının menopoz dönemine yaklaştığını gösterirken seviyenin normalin üzerinde olması ise polikistik over sendromunun belirtisi olabilir. Zaten kadınlarda Polikistik over sendromu tanısı AMH hormonu kullanılarak “ovaryen hiperstimülasyonu sendromu” adı verilen sendrom konusunda önceden bir saptama yapmayı olanaklı kılar.
Yapılan testte AMH değeri; 4 ng/ml’nin üzerindeyse yüksek, 1.5 – 4 ng/ml arasında ise normal, 1.5 ng/ml’nin altında ise düşüktür. 35 yaşın altındaki kadınlarda AMH değerinin düşük çıkması erken menopoz habercisi olabilir. Böyle bir durumda doktorun doğru yönlendirmesi önemlidir. AMH değeri düşükse ve kadın çocuk sahibi olmayı istiyorsa tüp bebek tedavisi ile gebelik elde edilebileceği için vakit kaybetmemek gerekir. Zira yumurtalık rezervi azalmış olduğu halde tüp bebek tedavisi ile hamile kalan pek çok kadın bulunmaktadır.
FSH (Follikül Uyarıcı Hormon) testi, kadının adetinin 2. veya 3. gününde kanda yapılmaktadır. Hipofiz bezinden salınan bir hormon olan FSH kadınlarda yumurtaların gelişmesine katkı sağlamaktadır. FSH değeri kadının kanında her ay farklı çıkabilir, birkaç ay üst üste test yapıldıktan sonra elde edilen bu değerlerden en yükseği baz alınmaktadır. Testte FSH değerinin yüksek çıkması, düşük yumurta rezervine işaretken, normal değerlerde bir sonuç ise yumurta rezervinin kesinlikle iyi olduğu anlamına gelmez. Bu bağlamda yumurta rezervini değerlendirirken hem FSH hem de AMH testini birlikte ele almak doğru olur.
Yumurta rezervi gebe kalabilmekte çok önemlidir ve yumurta rezervinin zengin olması doğal yolla gebelik elde etmekte çok önemlidir. Ancak yumurta rezervi azalmış olan kadınlar da tüp bebek tedavisi ile gebe kalabilirler. Zira tüp bebek tedavisinde gebelik elde edebilmek için kaliteli bir yumurta ve bir tane sperm bile yeterli olabilir. Fakat bir gebeliğin oluşması için hem sağlıklı bir embriyo ve bu embriyoyu kabul edecek uygun bir rahim iç zarı olması gerekir. Aynı bağlamda sağlıklı bir embriyo için de kaliteli sperm ve yumurta hücrelerine ihtiyaç vardır.
Günümüzde üremeye yardımcı tedavi yolarından en başarılı olan yöntem olan tüp bebek tedavisinde sperm ve yumurta hücreleri laboratuvar ortamında bir araya getirilerek dölleme gerçekleştirilir. Bu bağlamda sağlıklı bir embriyo elde edilebilmesi sadece yumurta ve sperm kalitesine değil, tüp bebek merkezinin embriyoloji laboratuvarının teknolojik donanımı ve embriyologların deneyimine de bağlıdır. Tüp bebek merkezi seçerken de buna dikkat etmek önemlidir.
Tüp bebek merkezlerinde uygulanan kişiye özel tedavilerle yüksek oranda başarılı gebelikler elde edilebilmektedir. Bu açıdan sınırlı sayıda yumurtası olan hastalarda başarı şansını artıran embriyoskop yöntemi de başarıda çok önemli bir rol oynamaktadır. Elde edilen embriyoyu çok yakından gözleme şansı sunan bu teknikle en kaliteli embriyo seçilir ve anne adayının rahmine yerleştirilerek gebelik şansı artırabilir.
Azalmış yumurta rezervi olan ve AMH değeri düşük olan kadınlarda tüp bebekte tedavisinde havuz yöntemi başarı şansını artırmaktadır. Tüp bebek tedavisinde uygulanan havuz yöntemi, embriyo transferi yapılmadan önce 2 veya daha fazla yumurtanın toplanarak dondurulması işlemidir. Elde edilmiş olan embriyolar daha sonra birlikte çözülür ve rahim içine yerleştirilir. Havuz yönteminde dondurma tekniği çok önemlidir. Tüp bebek merkezlerinde dondurma ve çözdürme işlemleri embriyoya zarar vermeden yapılabiliyor. Bu bağlamda azalmış yumurta rezervi olan ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan hastalara havuz yöntemi en uygun tedavi şekli olarak uygulanmaktadır.