Tüp bebek tedavisi uygulanmadan önce, anne adaylarının tedaviden alınacak başarı seviyesinin tespit edilmesi bakımından önemli olarak kabul edilen bilgilerin alınmasına yardımcı olan hormonel testlerin yapılması gerekmektedir.
FSH, LH, E2 (adetin 2. veya 3. günü), TSH, PRL ile ihtiyaç duyulması halinde DHEAS, Total-Testosteron hormon testlerinin tüp bebek tedavisi yapılmadan önce uygulanması gerekmektedir.
Özellikle de bazal (adetin 2. veya 3. günü) FSH seviyelerinin normalden daha fazla (12 ve üzerinde), E2 değerinin 80 pg/ml üzerinde olması “düşük over rezervi” nin olmasını ifade eder. Düşük over (yumurtalık) rezervi ise, hamileliğin elde edilmesi açısından pek olumlu bir etken değildir.
Tüp bebek tedavilerinin uygulaması yapılmadan hemen önce, tüplerin durumunu öğrenmek amacı ile (tıkalı olup olmaması) rahim içinin düzenli olması önemli sayılan bir etkendir.
Rahim içinde ortaya çıkan yapışıklıkların veya rahim içinde bulunan poliplerin (endometrial polipler) bulunması durumunda, bu embrio transferinin (ET) yapılmasının ardından, bebeğin içeride yuvalanması açısından bir takım problemler meydana getirerek, düşük ile sonuçlanabilir.
Adetin 2. veya 3. günü (bazal dönemde) yapılmakta olan “bazal ultrason tetkiki” rahim ile yumurtalıkların değerlendirilmesi bakımından önemli olarak kabul edilen bir testtir.
Ultrason muayenesi sayesinde, yumurtalıklarda bulunan kapasitenin durumu (“ovarian rezerv”), polikistik over olup olmadığı, kist veya endometriomanın (çikolata kisti) bulunup bulunmadığı gözlemlenir
Aynı şekilde rahim içerisinde miyom veya polipin var olup olmadığı, rahmin hacmi ve anatomik (yapısal) bir sorunu olup olmadığına da ultrason muayenelerinin yapılması ile belli olmaktadır.
Tüp bebek tedavileri ile kısırlık tedavilerinin yapılması sırasında, daha çok ultrasonlar alt taraftan, yani vajinal yoldan yapılmaktadır.
Kadında HIV (Aids testi) ile Anti HCV (Hepatit C testi) tedavisi olmayan ve hamileliğin sağlanması halinde, doğumda bebeğe transferi gerçekleşebilen viral hastalıkların bulunup bulunmadığını gösterir.
HbsAg ise Hepatit B taşıyıcılığını ifade ederek, annenin hepatit B taşıyıcısı olması halinde, doğumun tamamlanmasının ardından bebeğe Hepatit B aşısı ve Hepatit B serumu yapılarak bebeğin “B tipi sarılık”tan korunması sağlanır.
Annenin ve babanın kanlarının birbirlerine uymaması durumunda, hamileliğin elde edilmesi halinde bebekte kan uyuşmazlığının ortaya çıkması bakımından risk ortaya çıkaracağı için, hamilelikte “Kan Uyuşmazlığı İğnesi (Anti D immunglobulin)” yapılmaktadır.
Rubella Ig G pozitifliği daha önceden kızamıkçık (rubella) enfeksiyonun geçirilip geçirilmesini gösteren, pozitif bir bulgudur.
Rubella Ig G negatif olması halinde, kızamıkçık açısından anne adayı tehlike içerisindedir ve hamilelik döneminden önce aşılama veya döküntülü hastalıklardan uzak durulması anne adaylarına önerilmektedir
Kızamıkçık enfeksiyonunun hamilelik dönemi içerisinde geçirilmesi halinde, bebekte ciddi anlamda sakatlıklar meydana getirdiğinden dolayı, tahlil edilmesi gereklidir.
Kanın pıhtılaşması ile alakalı olan faktörlerdir. Daha çok, pıhtılaşma mekanizması bozukluklarının olması durumunda, (“trombofili hastalığı”) hamileliklerin düşük ile sonuçlanma ihtimali mevcuttur. Trombofilide aPTT, INR ve PTT gibi faktörler ile beraber, Protein S, Protein C değerleri düşmektedir.
Her hangi bir kansızlık veya kanda trombositler ile alakalı bir sorunun bulunup bulunmadığının incelenmesi için, tam kan sayımı (“hemogram testi”) yapılması gerekmektedir.
2.1 Semen analizi (Spermiogram)
Erkeklerde tüp bebek (ivf) tedavileri yapılmadan önce, sperm testinin yapılması önemli bir koşuldur. Semen analizi testinin dışında, yapılması gereken diğer laboratuvar testleri ise ihtiyaç duyulması halinde yapılmaktadır. Bunlar ise,
Kadınlardaki gibi FSH hormonu normalden daha yüksek olması halinde, bu durum kadınlardaki duruma benzer bir şekilde “düşük testis rezervi” ni ifade etmektedir.
Genel olarak sperm testinden düşük sonuç çıkan erkeklerde, bulunmakta olan “varikosel” durumunu araştırmak amacı ile ürolojik muayenenin yapılması gerekmektedir. Ürolojik değerlendirmeler, kısırlık tedavileri ile alakalı olarak uzman bir ürolog tarafından gerçekleştirlmektedir.
“Azospermi” şeklinde tabir edilen, semen içerisinde herhangi bir sperm ile karşılaşılmaması durumlarında, erkeklerde genetik araştırmaların yapılmasında fayda görülür.