Kanser türleri günümüzde tüm dünyada yaygın ve önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Kanser hastalıklarının yaygınlaşması da kanser tedavilerinde kullanılan yöntemlerin, ilaç türlerin sayı ve çeşit olarak artmasına sebep olmuştur. Kanser tedavilerinde keşfedilen yeni tedavi yöntemlerinin kanser hastalarının yaşam süresini uzattığı, yaşam kalitesini artırdığı da bir gerçektir. Hatta kronik bir hastalık olan kanserin pek çok türünün günümüzde tamamen tedavi edilebildiğini söylemek mümkündür. İşte bunların her biri umut verici bilgiler olsa da kanser tedavi yöntemlerinin, kullanılan ilaçların kişinin vücut sistemlerinde, sinir, sindirim ve üreme sistemlerinde hasara sebep olduğu da bilinmektedir. Özellikle de üreme yetisi ve üreme sistemi düşünüldüğünde geri dönüşü olmayan bazı hasarlar yaşanması çok muhtemeldir. İşte kanserli kişilerin yaşam sürelerinin anlamlı şekilde uzaması ve tedaviden sonra önlerinde uzun bir hayat olması da kişinin üreme yetisinin korunmasının önemini gündeme getirmektedir. Ancak bunun için kanser teşhisi konan ve tedavi görecek olan hastaların üreme sağlıklarının korunması hususu da önem arz etmektedir. Zaten kanser teşhisi konan hastaların merak ettiği konulardan başında kanser tedavileri ve kemoterapi ilaçlarının üreme hücrelerinin üretimi ve canlılığı üzerindeki etkileri geliyor.
Yukarıda da anlatıldığı üzere erkeklerin üreme yetisi, yani bir kadını gebe bırakma yetisi kanser tedavilerinden zarar görebiliyor. Tedaviye başlamadan öncesinde bile testis kanseri ve Hodgkin lenfoma gibi bazı kanser türleri sperm sayısını ciddi anlamda düşürebiliyor. Kanser tanısı konulan erkeklerin çoğu ise gelecek bir dönemde çocuk sahibi olmak istiyor.
Kanser hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlar ve diğer tedavi yöntemleri erkeğin testosteron üretimini azaltabilir ya da tamamen durdurabilir. Bir erkekte testosteron hormonunun normalden düşük seviyede olması “hipogonadizm” ya da “androjen eksikliği” olarak adlandırılır. Erkeğin testislerinin alınması, radyasyon tedavisi görmesi ya da kemoterapi alması testosteron seviyesinin düşmesine sebep oluyor. Bununla birlikte prostat kanseri için uygulanan androjen deprivasyon (hormon tedavisi) de düşük testosteron sebeplerindendir. Erkeğin testosteron seviyesi düştüğünde ise; cinsel dürtü azalır, ereksiyon zayıflar, sperm sayısı azalır, enerji düşer, göğüsler hassaslaşır ve büyür, aniden ateş basar.
Kanser hastalıklarının tedavisinde başvurulan kemoterapi, radyasyon terapisi ve bazı cerrahi müdahaleler pek çok doğurganlık sorunlarına sebep olabiliyor. Bu tür vakalarda kısırlık hemen ya da birkaç ay içinde gerçekleşebilirken, bu sorun aylarca ya da yıllarca sürebildiği gibi kalıcı olabiliyor.
Kanser tedavisi olarak kemoterapi alınması durumunda erkeğin sperm üretimi azalabiliyor ya da tamamen durabiliyor. Böyle bir durumda da çocuk sahibi olma yetisi olumsuz etkilenmektedir. Bunun yanında prostat kanseri için uygulanan hormon tedavisi de sıklıkla sperm üretimine geri dönüşü olmayan zararlar verebiliyor.
Pek çok kanser türünün tedavisinin bir parçası olan radyasyon tedavisi de hastanın bütün vücuduna, testislerine ya da diğer belirli bölgelere uygulandığında sperm üretimini azaltıcı etki gösteriyor. Radyasyon tedavisinden etkilenen bu organlara pelvis bölgesi, yani testise yakın bölgeler, beyin tabanında yer alan ve hormon üreten küçük bir bez hipofiz bezi ve beyin de dahildir. Zaten beyin, sperm ve erkek seks hormonu olan testosteronun üretilmesinde testislere sinyal gönderme görevi olan hipofiz bezi ile birlikte çalışmaktadır.
Yukarıda sıralandığı şekilde kanser tedavisi gören hastalarda kısırlık hemen ya da birkaç ay içinde gerçekleşebilir, tedavi bittikten sonra aylarca sürebilir ya da kalıcı da olabilir. Eğer hastanın her iki testisinin birden alındığı cerrahi müdahale olmuşsa hastada sperm üretimi sonsuza kadar durmuştur. Bunun yanında testis kanseri tedavisi için testislerden sadece birinin alınması durumunda vücudun ürettiği sperm sayısını azalır. Ancak testis kanseri hastası erkekler testislerden diğeri sperm üretmeye devam ettiği sürece çocuk sahibi olabilir. Ayrıca prostat, mesane, kalın bağırsak, omurga veya rektumda yapılan cerrahi müdahaleler buradaki sinirlere zarar verebilir ve erkeğin boşalmasını, yani penisten semen (spermi taşıyan sıvı) çıkmasını engelleyebilir. Hatta kimi zaman bu tür bir operasyon semenin tekrar mesane içine geri gitmesine bile sebep olabilir. halk arasında “geri boşalma” olarak adlandırılan bu sorun peniste çok az sayıda sperm olduğunu ya da hiç sperm olmadığını gösterir.
Kanser hastalarının vakit kaybetmeden bir an önce tedaviye başlamaları çok önemlidir. Ancak eğer hayatın ileri dönemlerinden herhangi birinde bir bebek sahibi olabilmek gibi bir düşünce ya da plan varsa üreme hücrelerinin kemoterapiden ve kanser ilaçlarından zarar göreceği de net bir gerçektir. Zira kemoterapi hızlı bölünen hücreleri yok etme prensibi ile çalışan bir tedavi yöntemidir. Zaten bu çalışma mekanizması sayesinde kanserli hücreleri hızlıca yok eder. Kemoterapide hedeflenen hücreler kanser hücreleri olmakla birlikte vücutta hızla bölünen mide -bağırsak sistem hücreleri, saç kök hücreleri ve üreme hücreleri olan sperm ve yumurta hücreleri de kemoterapi ile yok edilmektedir.
Kanser tedavilerinde kullanılan tedavi yöntemlerinden birisi olan radyasyon terapileri de sperm ve sperm hücresini oluşturan germ hücrelerine zarar vermektedir. Aslında kanser tedavilerinde kullanılan ilaçların her birinin de çok etkili olduğu, çok yoğun bir etkiye sahip olduğu düşünüldüğünde üreme hücrelerinin bundan olumsuz etkilenmemesi, sperm üretiminin zarar görmemesi söz konusu bile olamaz.
Uzmanlara göre kanser türlerinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ve radyoterapi tedavileri ilaçların tipi, kür sayısı ve toplam doza bağlı olarak erkeklerde geri dönüşü olmayan sperm sorunlarına sebep olabiliyor. Bunlardan en ciddi olanı da menide hiç sperm olmaması sorunu olan azospermidir. İşte kanser tedavilerinden kaynaklı olarak erkeklerde ortaya çıkan bu kısırlık durumunun önüne geçmek amacıyla, kanser teşhisi konan hastaya tedaviye başlamadan önce spermlerin dondurularak saklanması en doğru seçenektir. Daha hiç zarar görmeden spermleri saklanan erkekte doğurganlığın korunması ve tedavi sonrasında baba olabilmesi en doğru ve faydalı seçenektir.
Kanser hastası olan ve bunun için tedavi gören tüm erkeklerde kısırlık olmayabilir. Zira kanser tedavisinin doğurganlık üzerindeki etkisi pek çok farklı faktöre bağlıdır. Bu faktörler;
Kanser teşhisi konan hastalar tedaviye başlamadan önce var olan spermlerinin dondurulmasını isteyebilirler. Kanser tedavisi görecek olan erkekler için üreme yetisini korumanın en başarılı yolu budur. Sperm saklama için semen örneği almanın da en yaygın yolu mastürbasyon yapmaktır. Alınan spermler ihtiyaç duyulana kadar dondurulmuş ya da “saklanmış” kalır ve bu işlem kesinlikle spermlerin kalitesine zarar vermez.
Erkeklerde semende sperm olmasa bile testislerde sperm bulunabilir. Böyle durumlarda testiküler spermekstraksiyon işlemi ile hasta sedasyon halinde veya lokal ya da genel anestezi altında iken cerrah biyopsi yoluyla küçük testiküler doku parçaları alır. Alınan bu dokunun sperm içermesi durumunda sperm ya dondurulur ya da kadın partnerin yumurtalarını döllenmesi için kullanılır.
Testislerin radyasyondan zarar görmesini önlemek için “koruma”, “kalkanlama” yapılabilir.