Yüksek tansiyon, kan basıncının normalden yüksek olması her yaştan, her sağlık durumundan kişinin yaşamını, hayat kalitesini olumsuz etkilemektedir. Özellikle de ileri yaştakilerde ve gebelik gibi özel bir durumu olanlarda yüksek tansiyon çok daha ciddi sorunlara sebep olabilir, yaşamı tehdit edebilir. Gebelikte yüksek tansiyonun anne adayının başta böbrek olmak üzere diğer organlarına, organların fonksiyonlarına zarar vermesi durumu preeklampsi olarak adlandırılmaktadır. Gebelik öncesinde ve gebeliğin ilk 20 haftası içinde, yani ilk yarısında tansiyon değerleri normal seyreden kadınlarda gebeliğin 20. haftasından sonra tansiyonun yüksek seyretmesi preeklampsidir. Gebelikte anne adayının kan basıncında tespit edilen hafif bir artış bile preeklampsi belirtisiye işaret olabilir.
Preeklampsi, gebelikte tansiyonun yüksek olmasıdır ve bir kadının tansiyon değerinin gebelik dışında yüksek olması ve gebelikte yüksek olmasının etkileri çok farklı olabilir. Şöyle ki; preeklampsi tespit edildiği andan girişimde bulunulmazsa anne adayı ve bebeğin sağlığı için çok ciddi tehditler söz konusu olur. Preeklampsi durumunda en net, kesin, doğru çözüm aslında doğumun gerçekleştirilmesidir. Ancak bu aşamada bebeğin kaç haftalık olduğu ve gelişimini ne derece tamamladığı da önemlidir.
Yüksek tansiyon zaten kişinin sağlığı için çok zararlı bir rahatsızlıktır. Ancak gebelikte yüksek tansiyon ve buna bağlı olarak gelişen durumlar çok daha tehlikeli sonuçlara yol açar. Bu bakımdan preeklampsi durumunda erken dönemde doktora gitmek, henüz fazla zarar görmeden tespit edilmesi çok önemlidir. Ancak preeklampsi vakaları, bazen herhangi bir belirti göstermeyebilir. Anne adayının kan basıncının yükselişi genellikle çok hızlı bir şekilde olurken, kimi zaman çok yavaş gelişir ve dolayısıyla da belirti fark edilmeyebilir. Gebelik takibinin düzenli olarak yapıldığı, doktor kontrollerine devam titizlikle devam edildiği gebeliklerde, anne adayının kan basıncı da ölçülmektedir. Hatta planlı gebeliklerde daha gebelik gerçekleşmeden de bir süre kadının kan basıncı değerleri kontrol edilir. Bu kontrollerde kadının tansiyonu en az dört saat arayla iki kez ölçüldüğünde değer 140/90 milimetre veya daha yüksek çıkarsa bunun normal dışı olduğu ve yüksek tansiyona işaret ettiği bilinir. Preeklampsinin anne adayında gösterdiği belirtiler;
Yukarıda sayılan belirtilerin pek çoğu normla gebeliklerde de anne adayının sıklıkla yaşadığı sorunlardır. Bu sebeple de anne adayları preeklampsi belirtileri ile gebelik belirtilerini ayırt edemeyebilirler. Ancak gebelikte düzenli olarak doktor kontrollerine giden kadınlarda preeklampsi zaten tespit edilir. Bununla birlikte anne adayları; şiddetli baş ağrısı, bulanık görme, karında şiddetli ağrı ya da nefes darlığı gibi şikayetleri şiddetli olarak yaşarsa vakit kaybetmeden acil servise gitmeliler. Bu konuda en doğru yaklaşım sürekli olarak doktorla iletişim halinde olmaktır.
Preeklampsinin ortaya çıkmasına sebep olan etkenlerin tamamı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak uzmanlar yaptıkları araştırmaların sonucunda preeklampsinin plesantada başladığını tespit etmişlerdir. Zira gebeliğin ilk dönemlerinde anne adayında yeni kan damarları gelişir. Bunun sebebi de plesantaya etkili ve yeterli bir şekilde kan gönderebilmektir. Preeklampsi tespit edilen kadınlarda kan damarları olması gerektiği gibi gelişmez. Gebelikte yeni gelişen damarlar, normal kan damarlarından daha dardır ve hormonsal iletişimi farklı şekilde etkilemektedir. Damarların bu şekilde normal dışı gelişimi anne adayının vücudunda bazı sorunlara yol açabiliyor. Bu sorunlar;
Preeklamsi gebelikte hem anne adayı hem de bebek için çok ciddi riskler taşıyan bir sorundur. Gebeliğin hangi döneminde ortaya çıktığı ve hangi şiddette seyrettiğine göre de preeklampsinin yaratacağı sorunlar değişiklik göstermektedir.
Gebelikte preeklampsi tespit edildiği dönemde kısa süre içinde doğumun gerçekleştirilmesi gerekir. Preeklampsi durumunda eğer bebek kalçadan gelmiyor ya da bir an önce doğum yapılması gerekmiyorsa sezaryen doğum tercih edilmez ve dezavantajlar içerir. Ancak sorun çok şiddetli seyrediyorsa ve gebelik henüz 30 haftalık olmadıysa sezaryen doğum yapılması gerekir.
Preeklampsi sorunu plasentanın bebeğe kan taşıyan damarlarını olumsuz etkiler. Eğer gebelikte plasentaya yeterince kan gitmezse, bebek alması gerekenden daha az oksijen ve besin az alır. Bu gibi bir durumda da bebekte yavaş büyüme, düşük doğum ağırlığı ve erken doğum gibi sorunlar yaşanır. Özellikle prematüre bebeklerde preeklampsi durumunda solunum sorunları yaşanabilir.
Normal seyreden bir gebelikte plasentanın doğumda ayrılması gerekir. Preeklampsi durumunda plasenta rahim içi duvarından doğumdan önce ayrılabilir. Plasentanın zamanından önce rahim duvarından bir anda ayrılması anne adayında çok yoğun kanama ve plasentanın zarar görmesine sebep olur. Bu durum da hem anne adayı hem de bebek için hayatı tehdit edecek sonuçlar ortaya çıkabilir.
Vücuttaki kırmızı kan hücrelerinin, yani alyuvarların parçalanması, karaciğer enzimlerinin artması ve düşük trombosit sayısı olması sorunu HELLP sendromu olarak adlandırılır. Bu durumda anne adayının ve bebeğin sağlığı ve yaşamı tehdit altındadır. HELLP sendromu durumunda anne adayları; mide bulantısı, kusma, baş ağrısı ve karnın sağ üst tarafında şiddetli ağrı hissederler. İlerleyen dönemlerde ise anne adayları görme sorunları ve zihinsel yeteneklerde azalma da yaşarlar.
Preeklampsi yaşayan kadınların ilerleyen dönemlerde kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski yüksektir. Preeklampsi durumunda yapılan doğumun ardından anne adayları sağlıklı beslenme ve yaşam alışkanlıkları kazanarak, düzenli egzersizle ideal kiloyu koruyarak, meyve ve sebze ağırlıklı beslenerek ve sigaradan, alkolden uzak durarak kalp ve damar hastalıkları yaşama riskini azaltabilirler.
Preeklampsiye dair şikayetleri olan anne adayları doktora başvurduklarında teşhis yapılabilmesi için, gebeliğin 20. haftasından sonra anne adayının yüksek tansiyon sorununun ortaya çıkmış olması gerekir. Bununla birlikte;
Gebelikte anne adayının tansiyon değerlerinin normal seyretmesi gebeliğin sağlığı için çok önemlidir. Bu bakımdan 140/90 milimetre Hg’yi geçen bir tansiyon değeri gebelikte normal olarak kabul edilmez. Ancak gebelikte preeklampsi tanısı için sadece tansiyon değeri yeterli olmaz, yukarıdaki şikayetlerin de görülmesi ve birkaç testin yapılması gerekir.
Preeklampsi tespit edilen gebeliklerde tedavi için tek ve kesin çare doğumdur. Doktor, preeklampsi tanısı koyduğunda anne adayının ne kadar sürede muayeneye geleceğini ve hangi aşamaların izleneceğini söyleyecektir. Preeklampsi vakalarında anne adayının sık aralıklarla kan testleri, ultrason ve nonstres testleri yaptırması gerekir.
Preeklampsi tedavisinde anne adayının kan basıncını düşürmek için uygun ilaçlar verir. Bu süreçte verilen ilaçlar anti-hipertansif (tansiyon düşürücü) olarak bilinir ve tansiyonun çok yüksek olması durumunda kullanılmaktadır. Anne adayının tansiyon değerinin 140/90 olması durumunda tedavi edilmesi çok mümkün değildir. Anti-hipertansif ilaçlar preeklampsi tedavisinde kullanılmakla birlikte bu ilaçların birçoğu gebelik için pek de güvenli değildir.
Çok şiddetli seyreden preeklampsi veya HELLP sendromunda karaciğer ve trombosit fonksiyonlarını geçici olarak geliştirmek için kortikosteroid ilaçlar kullanılabilir. Bununla birlikte preeklampsi durumunda bir an önce doğumun yaptırılması gerektiği için kortikosteroidler kullanılarak bebeğin akciğerlerinin 48 saat gibi kısa bir süre içerisinde olgunlaşması sağlanır.
Preeklampsinin çok şiddetli seyrettiği vakalarda doktor, anne adayının hastanede yatmasını ve bu şekilde düzenli olarak amniyotik sıvı hacmini ölçümünü sağlayacaktır. Bu şekilde kısa süreli aralıklarla bebeğin ve anne adayının durumu kontrol edilir, nonstress testler ve biyofizik profil yapılır.
Preeklampsi tanısı gebeliğin sonuna yakın bir dönemde konmuşsa en doğru seçenek doğumun gerçekleşmesidir. Özellikle de beklemek sakıncalı olacaksa doktor doğumu başlatır.
Preeklampsinin ortaya çıkmasında etkili olan sebepler tam olarak bilinmemektedir. Tedavi konusunda da çok farklı görüşler ve yöntemler bulunmaktadır. Preeklampsi üzerine yapılan araştırmalar devam etmekte ve önleme amaçlı yapılabilecek uygulamalar da geliştirilmeye devam ediliyor. Ancak bugüne kadar yapılan çalışmalar, preeklampsiyi önleyici net bir uygulama ortaya koyamamıştır.
Gebelikte preeklampsi gelişme riskini azaltmak adına anne adaylarını; daha az tuz tüketmeleri, düzenli olarak egzersiz yapmaları, gün içinde kalori alımını sınırlamaları konusunda uyarmak gerekir. Bu önlemlerin preeklampsiyi önlemede etkili olabilme seviyesi tartışmalıyken yine de dikkat etmekte fayda var. Bazı uzmanlar gebelikte C ve E vitaminleri alımını arttırmanın preeklampsi riskini düşürdüğünü iddia etseler de bu konuda bir bilimsel veri yoktur. Ancak D vitamini alımın preeklampsi üzerindeki etkisine dair çalışmalar halen devam ediyor.
Uzmanlar gebelikte düşük dozda aspirin alımının preeklampsi riskini azaltabileceğini düşünmekteler. 34 haftalık gebe olan anne adayları, önceki gebeliklerinde preeklampsi yaşadıysa preeklampsiyi önlemek adına günlük 60 – 81 miligram civarında aspirin alabilirler. Ancak bunun için kesinlikle doktorun tavsiye etmesi gerekiyor.
Preeklampsi riskini azaltmak adına gebelikte anne adayının kalsiyum takviyeleri alması önerilebilir. Eğer anne adayları gebelik öncesinde kalsiyum eksikliği yaşıyorsa ve gebelik sırasında yeterli kalsiyum alamıyorsa preeklampsiyi önlemek için kalsiyum takviyeleri almak gerekebilir. Yine bunun için de doktorun tavsiye etmiş olması gerekmektedir. Zira gebelikte doktorun önermediği hiçbir ilaç ya da takviye alınmamalıdır.