Anne adayının kan grubunun Rh (-), baba adayının kan grubunun ise Rh (+) olması durumunda kan uyuşmazlığından bahsedilir. Aslında bu kan gruplarına sahip olan çiftlerin hepsinin bebeklerinde bir sorun yaşanacak diye bir kural yoktur. Sorun sadece anne karnındaki bebeğin kan grubunun babanınkiyle aynı olması, yani Rh (+) olması durumunda ortaya çıkar. Zira bebek anne adayının karnındadır ve onun tam tersi bir gruba ait kan taşıyordur. Çünkü anne adayının vücudu bu yeni kan grubunu benimsemekte zorlanır, Rh (+) kan grubuna sahip olan bebeğe yabancı bir madde olarak yaklaşır, onunla savaşır. Anne adayının savunma mekanizması bu Rh (+) kan hücrelerini parçalamaya çalışır. Peki, sonrasında ne olur, neler yaşanır?
Gebelikte anne adayının kan grubu Rh (-), baba adayının kan grubunun ise Rh (+) ise kan uyuşmazlığı durumundan bahsedilir. İşte eğer bu gebelik ilk gebelik ise kadının savunma mekanizması bir süre bu yeni ve farklı kan hücreleriyle savaşır ve daha zarar veremeden hamilelik süreci biter, doğum gerçekleşir. Aslında ilk bebek için bu durum bir sorun teşkil etmiyordur.
Fakat ikinci gebelikte sorun biraz daha büyük ve önemlidir. Zira ilk gebelikte anne adayının vücudu bu yeni kan hücrelerini tanıyıp savaşmaya başlayıncaya kadar doğum olmuş ve sorun ortadan kalkmıştır. Fakat bu süre içinde de anne adayının savunma mekanizması yabancı kanı iyice tanımış ve çok güçlü bir savunma mekanizması geliştirmiştir. İşte böyle bir durumda ikinci bebeğin zarar görmesi çok yüksek olasılıktır. Bu sebeple de 2. gebelik durumunda tıbbi önlemlerin alınmış olması gerekir.
Anne karnındaki bir bebeğin kan grubunu, anne ve babanın kan grubu özellikleri belirlemektedir. Rh (+) kan grubu olan bir erkekle Rh (-) kan grubuna sahip olan bir kadının bebeklerinin kan grubunun Rh (-) olma ihtimali en fazla % 50 civarındadır. Anne ve baba her ikisi de Rh (-) kan grubuna sahipse, bebeğin kan grubunun Rh (+) olma ihtimali sıfırdır, hiç yoktur. Fakat eşlerin her ikisinin de kan grupları Rh (+) ise bebeğin kan grubu Rh (+) veya Rh (-) olabilir. Sadece babanın kan grubunun Rh (+), annenin kan grubunun da Rh (-) olduğu durumda kan uyuşmazlığı sorunundan bahsedilebilir.
Hepimizin vücudu kendine ait olanı, kendi özellikleri gibi olanı bilmektedir ve bunlardan farklı olup da vücuda giren tüm yabancı maddelere, öğelere karşı vücut savunma sistemini kullanarak kendini korumaktadır. Vücuda dışarıdan giren bir bakteri, virüs ya da nakil yoluyla alınan kalp, böbrek, karaciğer gibi her şey vücudun kendi özelliklerine uymazsa savunma mekanizması sayesinde parçalanıp vücuttan atılır ya da atılmaya çalışılır. Bu bakımdan kişinin kendi genetik yapısına uymayan hiçbir şey vücutta uzun süre barınamaz. Bu bağlamda anne adayı ile aynı gruba ait kanı taşımayan bebek de vücuda yabancı olduğu için, vücut hemen ona karşı bir antikor geliştirmeye başlar. İşte bu antikorlar da yabancı maddeyi parçalayıp vücuttan atmak için fonksiyon gösterir.
Anne adayının savunma mekanizmasının kendi kan grubundan olmayan bebeğe karşı gösterdiği reaksiyon da tıpkı yabancı maddelere gösterilen tepki gibidir. Çünkü kendine yabancı olan bir madde vücutta yer etmektedir. Kan uyuşmazlığı durumunda bebeğin plasenta zarı, bu savaşı engellemeye ve bebeği korumaya çalışır. Plasenta zarı sayesinde anne ve bebeğin kanları doğum dönemine kadar karşılaşmaz, ancak doğum esnasında plasenta bebekten ayrılınca karşılaşırlar ve bu evrede bebek zaten anne karnından dışarı çıkmış olur. İşte kan uyuşmazlığının olduğu çiftlerde ilk bebeğin zarar görme ihtimalinin düşük olma sebebi de budur. Çünkü annenin savunma mekanizması bu yabancı kanla henüz karşılaşmışken, o “yabancı” dışarı çıkmıştır, savaşamadan sorun ortadan kalkar. Fakat birinci gebelikte anne kanı diğer kanla karşılaştığı için onu tanımış, yabancı olduğunu fark etmiştir. Bu bağlamda da kendini koruyacak bir mekanizma geliştirir, diğer kana karşı duyarlı hale gelir. Eğer ikinci gebelikte yine bebek ve annenin kanı uyuşmuyorsa, daha önceden geliştirilmiş olan savunucular bebeğin kanını parçalar, yaşamasına izin vermez. Zira ilk gebelikte üretilen savaşçı antikorlar, anne adayının kanından plasentaya, plasentadan da kordon aracılığıyla bebeğin kanına geçerek alyuvarları parçalayacak ortama erişir. Elbette ki bebeğin alyuvarları parçalanırsa bebek de yaşadığı kansızlık sorunundan dolayı kalp yetmezliği sorunuyla mücadele etmek durumunda kalır. Böyle bir durumda bebeğin vücudunda bulunan boşluklarda sıvı birikir, beyninde ciddi hasar oluşur ve hatta bebek ölebilir.
Öncelikle kadın ve erkeğin kan grubunu biliyor ve kan uyuşmazlığı gibi bir sorunun varlığından haberdar olması sorunun önlenmesi, çözülebilmesi adına çok önemlidir. Şöyle ki; Rh (-) kan grubundaki bir kadının karnındaki bebeğinin Rh (+) kan grubuna sahip olması durumunda kan uyuşmazlığından bahsedilir. İşte bu durumda anne adayının vücudunda bu uyuşmazlığın varlığını tespit etmek için bir test yapılması yeterlidir. Bu testin sonucu negatif çıkarsa zaten bir sorun yoktur. Ancak test sonucu pozitif çıkarsa, bunun derecesi de çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu pozitifliğin derecesi ile bebeğe verebileceği zarar da doğru orantılı seyir gösterir.
Kan uyuşmazlığının olduğu çiftlerin bebeklerinde bu uyumsuzluğun ortaya çıkması önlenebilir bir durumdur. Bunu önlemek adına üretilmiş olan kan uyuşmazlığı iğneleri (Anti-Rh-immunglobulinleri) günümüzde neredeyse tüm sağlık kurumlarında bulunmaktadır. Anne adayına bu iğneler yapıldığında, iğnenin içerisinde bulunan Rh (+) kan grubuna karşı olan antikorlar annenin kanına geçer. İşte bu sayede anne adayının savunma mekanizması bebeğin kanına ulaşmadan bunları parçalar. Fakat bu Anti-Rh-immunglobulinlerinin kan uyuşmazlığından kaynaklanan tüm sorunları % 100 önlediği, engellediği şeklinde bir çıkarımda bulunmak doğru olmaz. Fakat anne adayı doktor kontrollerine düzenli olarak devam eder, gebeliğin 28. haftasında ve doğumdan sonraki 3 gün içinde Anti-Rh-immunglobulinleri uygulanırsa sonraki gebeliklerde kan uyuşmazlığı problemi yaşanma riski çok düşük olur. Bu bakımdan ilk gebelikte daha gebelik öncesinde tüm çiftlerin kan gruplarını bilmeleri, doktorun bunlardan haberdar olması pek çok sorunu önleyebilecektir. Zira bu sayede bebekte oluşması muhtemel sorunlar ve riskler kontrol altında tutulabilir.
Evet, kan grubu uyuşmazlığı sadece Rh (-) ve Rh (+) gruplara özgü değildir, A, B ve 0 kan gruplarında da teorik olarak görülmektedir. Hatta tüm hamileliklere genel olarak bakıldığında yaklaşık % 20’sinde kan grubu uyuşmazlığı yaşanmaktadır. Fakat bu uyuşmazlıkların anne adayına ya da bebeğe bir zarar vermesi söz konusu değildir. Bu bakımdan A, B ve 0 kan gruplarındaki uyuşmazlığın araştırılması ya da önlemeye yönelik tedbir alınması gibi bir durum söz konusu değildir. Anne adayı 0 kan grubuna sahip bebekse A ya da B grubu kana sahipse teorik olarak uyuşmazlık söz konusudur. ancak etkilenme çok minimal düzeyde olduğundan sorun teşkil etmez.