Sağlıklı bir çocuk sahibi olabilmek çok önemli ve özeldir. Bunun için bebek bekleyen herkes gebeliğin güzel, sağlıklı geçmesini, bebeği sağlıklı bir şekilde kucağına alabilmeyi hayal eder. Gebelik gerçekleştikten sonra da embriyonun rahme iyi şekilde tutunup tutunamaması, orada yaşamını devam ettirip ettirememesi çok büyük önem taşır. Zira gebeliğin ilk günlerinde bebeğin kaybedilme riski, düşük olma riski anne adaylarının kabusudur. Eğer döllenme sonucu oluşan embriyo rahme tam olarak tutunamazsa ya da tutunduğu halde sonrasında ortaya çıkan bir sorun dolayısıyla oradan ayrılırsa “düşük” gerçekleşir.
Bir kadının düşük yapması demek; tüm vücudunda gebelikten dolayı oluşan hormonsal, ruhsal, fiziksel değişimlerin hepsinin yok olması, bir ümitle beklenen bebeğin artık yaşamıyor olması, belki de sonraki gebelikler için de riskli durumların oluşması demektir. Bundan dolayı da gebe kalan her kadının en çok korktuğu konuların başında düşük yapmak geliyor. Bu sebeple de gebeliğin ilk 3 – 4 aylık döneminde tüm anne adayları beslenmelerine, davranışlarına, günlük yaşamdaki rutin işlerine çok dikkat ederek düşük oluşumunu önlemeye çalışırlar. Çünkü düşük vakaları genellikle gebeliğin ilk 3 ayı içinde olmakta, bu süreç çok fazla özen gerektirmektedir.
Yeni başlayan her gebeliğin az da olsa düşük riski olmakla birlikte, bu konuda yapılan çalışmalar, gebe kalmadan önce tıbbi yardım alan kadınların, gebelik dönemini daha rahat geçirdiğini ve düşük riskinin de azaldığını gösteriyor. Bu bakımdan tüm anne adayları, özellikle de düşük riski olan, daha önceden düşük yapmış olan kadınlar gebe kalmadan önce üreme sağlığı ile ilgili tüm kontrollerden, muayenelerden geçmeli, varsa sağlık sorunları belirlenmeli ve en uygun tedavi yapıldıktan sonra, düşüğe sebep olabilecek faktörler ortadan kaldırıldıktan sonra gebe kalmalılar.
Düşük nedir?
Gebelikte düşük yapmak anne adaylarının korkulu rüyasıdır. Anne adayının rahminde oluşan bir bebeğin, daha doğrusu bir gebeliğin 20. gebelik haftasından önce kaybedilmesi sorunu “düşük” olarak adlandırılır. Gebeliğin ortalama 40 hafta sürdüğü düşünüldüğünde gebelik sürecinin yarısına kadar olan süreçte yaşanan bebek kayıplarına “düşük” adı verilir. Düşük, bazen sebebi anlaşılmadan kendiliğinden olabilir, bazen de tıbbi sebepler dolayısıyla gebelik düşük ile sonlandırılabilir.
Düşüğün gerçekleşme şekli ve sebebi göre farklı şekilde tanımlanmasına sebep olabilir. Bu olayla birlikte gebeliğin vücuttan tamamen atılması durumu “tam düşük”, gebeliğe ait parçaların bir kısmının vücutta kalması “kısmi düşük” şeklinde adlandırılıyor. Bunların yanında tıbbi açıdan anne adayının gebeliği devam ettiği halde özellikle kanama gibi düşüğe ait bulgular tespit edilmesi durumu ise “düşük tehdidi” olarak ifade ediliyor. Bir de bebeğin hala anne adayının rahminde olduğu, ancak canlı olmadığı durumda, yani gebeliğin henüz düşük ile sonlanmadığı durumda sorun “gecikmiş düşük” şeklinde adlandırılır.
Düşük için risk faktörleri nelerdir?
Gebeliklerin düşükle sonlanmasında en önemli faktörlerden biri anne adayının genel sağlık durumunun iyi olmamasıdır. Eğer anne adayının bağışıklık ve üreme sistemleriyle ilgili ya da kronik bazı ciddi rahatsızlıkları varsa gebeliğin düşükle sonlanma riski bulunmaktadır. Özellikle de anne adayında diyabet, tiroit hastalığı, trombofili gibi rahatsızlıkların olması durumunda riskinin fazladır. Bu bakımdan daha gebe kalmadan önce kadının prekonseptik ve doğum öncesi bakım yapılarak, hamilelik sırasında fetüse veya anneye düşük ya da diğer olumsuz etkilere neden olabilecek faktörler için rutin taramalar ve olası tüm hastalık yönetimi uygulanmalıdır. Bu bağlamda anne adaylarının genel sağlık durumundan, tek tek organlarının sağlığına kadar hemen her bir olumsuz faktör gebelikte düşüğe sebep olabilir. Bu sebeple de anne adayı detaylı bir şekilde incelenmeli ve gerekli tedaviler uygulanmalıdır.
Gebelikte düşük, öncelikle sitomegalovirüs, herpesvirüs, parvovirüs ve kızamıkçık virüsü olmak üzere bazı virüslerden, ardından sporadik düşükler veya kromozomal anormallikler, luteal faz defekti gibi tekrarlayan gebelik kaybına neden olabilecek bozukluklardan kaynaklanabiliyor. Bunların yanında immünolojik anormallikler, majör travma ve miyom ve yapışıklık gibi uterin anormallikler de düşük sebebidir. Ayrıca bazı vakalarda düşüğün tam olarak neyden kaynaklandığı tespit edilemeyebilir.
Kimler düşük için risk altındadır?
Düşük yapan kadınlar hangi şikayetleri yaşar?
Düşük vakalarında yaşanan en sık bulgu, en yaygın belirti vajinal kanamadır. Zira gebelik dönemi içinde yaşanan vajinal kanamaların hepsi gebelikte normal dışı bir şeyler olduğuna işaretken, en çok da düşükten şüphe ettirir. Bazen de kanamalı ya da kanamasız seyreden kramp benzeri ağrılar, gebeliğe ait dokuların, parçaların vajinadan gelmesi gibi şikayetler de olabiliyor. Tüm bunlara ek olarak eğer düşük gebeliğin ilk haftalarında olursa, bunlardan çok mevcut gebelik şikayetlerinin aniden azalması düşüğe işaret olabilir.
Düşük yapan kadın nasıl tedavi edilir?
Düşük yapma belirtileri ile doktora başvuran anne adayına düşük tanısı konduktan sonra uygulanacak tedavi fetüsün hala canlı olup olmamasına göre değişiklik gösterir. Eğer fetüs canlı değilse, düşük tam olarak olmamışsa hastanın sadece takip edilmesi yeterli olabilir. Fakat anne adayının rahminin içinde gebeliğe ait parçalar kalmışsa daha sonra oluşabilecek bir kanama veya enfeksiyonun önlenmesi için kürtaj yapılması gerekir. Bebeğin hala canlı olduğu düşüklerde ise kanamanın miktarına göre tedavi planlanır. Böyle bir durumda düşüğün gerçekleşme sebebine göre hormon takviyesi, rahim ağzına dikiş konulması veya farklı tedaviler uygulanabilir. Kimi zaman ise anne adayının bolca dinlenmesi ve cinsel ilişkiye girmemesi önerilir.
Düşük önlenebilir mi?
Düşüğe sebep olan faktörler olduğu gibi, bu faktörleri ortadan kaldıracak önlemler alınarak önemli hususlara dikkat edilerek düşüğü önlemek de mümkün olabilir. Ancak düşüğün önlenebilmesi kesinlikle düşüğe sebep olan faktörün ne olduğu ve tedavilerin, önlemlerin ne derece yapıldığı ile ilgilidir. Uzmanlar, gebelik öncesi tıbbi yardım alan kadınların gebeliklerinin kendileri ve bebekleri için daha sağlıklı geçtiğini ve düşüğün de bir yere kadar önlenebildiğini belirtmekteler. Bu bakımdan gebelik öncesi dönemde yeterli bakım yapılarak, gerekli önlemler alınarak düşük riski azaltılabilir. Bu yüzden de anne adayları gebe kalmadan önce bazı sağlık sorunlarının tespit edilip tedavi edilmesi için mutlaka bir uzmandan yardım almalılar. Bu bağlamda genel olarak gebelik planlandığı dönemden doğuma kadar X ışınları (röntgen), ilaçlar, alkol, aşırı kafein tüketimi ve bazı enfeksiyonlar gibi çevresel faktörlerden kesinlikle uzak durulmalıdır.
Düşükten ne kadar süre sonra yeniden gebelik planlanmalı?
Düşük yapan, ancak sonrasında herhangi bir tıbbi komplikasyon yaşamayan kadınlar en geç 1 – 1,5 ay içinde yeniden adet görür. İşte bu adet kanaması ile birlikte kadının yumurtlama fonksiyonları da normale döner ve doktor tıbbi durumu muayene ile tespit ettikten sonra yeni bir gebelik planlanabilir.
Düşük ile ilgili bilinmesi gerekenler
Düşüğü önlemeye yardımcı olacak öneriler
Düşüğü önlemeye dair yapılan çalışmaların sıra dışı sonuçları
Düşük vakalarının anne ve baba adayları için yıkıcı etkileri dolayısıyla bilim insanları düşükleri önleyebilmek için her geçen gün yeni çalışmalar yapmakta, yeni öneriler sunmaktalar. Bu bağlamda son yapılan çalışmalar anne adaylarının düşük yapma risklerinin yatış pozisyonlarıyla da ilgili olabileceğini gösteriyor. Bu bağlamda araştırmayı yapan bilim insanları hamile kadınlara gebelik döneminde ve özellikle de son 3 ayda yan yatmalarını tavsiye ediyor.
Anne adaylarının yatış pozisyonları ve düşük riskleri arasındaki ilişkiye dair araştırma, İngiltere’de 1000 kadınla yapılmıştır. Buna göre gebeliğin son 3 ayında sırtüstü yatan kadınların düşük yapma riski ikiye katlanıyor. Bu araştırmada doğum yapan 735 ve düşük yapan 291 kadın incelenmiştir. Bilim insanlarına göre buradaki en önemli etken, kadının uykuya geçtiği pozisyondur. Bu sebeple de aslında yan olarak uyuyan, ancak sabah sırtüstü uyanan kadınların endişe etmesine gerek yoktur.
Araştırmacılar, anne adaylarının gün içindeki kısa uykularda bile yan yatarak dinlenmeleri gerektiğini belirtiyor. Unutulmamalıdır ki; bu araştırmada kadınların, gece boyu hangi pozisyonda uyudukları önemli değil, hangi pozisyonda uykuya geçtiklerini incelenmiştir. Zira insanlar, uyku sırasında en fazla zamanı ilk olarak yattıkları pozisyonda geçirmekteler. Uzmanların bu saptamaları kesinlikle dikkate alınmalı ve nasılsa hangi pozisyonda uyanacağını değiştirmek mümkün değil, ancak hangi pozisyonda uykuya geçtiğini kişi kendisi belirliyor. İngiltere’de her 225 hamilelikten birinin düşükle sonuçlandığı hesaba katıldığında bilim insanlarının bu tavsiyelerine uymak, ülke genelinde 130 bebeğin hayatını kurtarabilecek bir önlem haline geliyor.
Yan yatma alışkanlığı kazanmak için tavsiyeler
Yapılan bu araştırmaya göre anne adayının yan yatması önemliyken sağa veya sola doğru yatması arasında düşüğü önlemek bağlamında hiçbir fark bulunmamaktadır. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak gebelik süresince yan yatmaya özen göstermek gerek.