Gebelik planlayan kadınlar neredeyse korumasız cinsel ilişki yaşadıkları her hafta eczanelerden test alıp idrarda gebelik testi yaparlar. Ancak planlanmayan bir gebelik söz konusu ise genellikle adet kanaması 1 hafta, 10 gün kadar gecikince idrarda ya da kanda gebelik testi yapmak söz konusu olur. Gebelik testi yapılarak gebeliğin pozitif çıktığı haftadan itibaren de anne adaylarını bir heyecan sarar. Bu süreçte anne adayları hem tüm tanıdıklarına, akrabalarına bu güzel haberi vermek ister hem de bir aksilik olabilir, test doğru sonuç vermemiş olabilir kaygısıyla herkese duyurmak için bir süre geçmesini isterler.
Eğer anne adayı çalışıyorsa, bu süreçte mutlaka işyerindeki amirini bu durumdan haberdar etmelidir. Zira gebeliğin erken dönemlerinde çeşitli şikayetler yaşanır, kısa süreli de olsa mola vermek gerekebilir ya da bir aksilik olduğunda her hangi bir ilaç ya da ekstra maddeye maruz kalınmaması için işyerindeki sorumluların gebeliği bilmesi gerekir.
Gebeliğin 7. haftasında erken gebelik dönemi belirtileri varlığını sürdürmektedir. Hatta çoğu anne adayı bulantı, kusma ve iştahsızlık sorunları yüzünden biraz kilo kaybedebilirler. Gebeliğin bu erken dönemlerinde var olan bulantılardan daha az etkilenmek için anne adayları;
İnsanların yaşamsal faaliyetlerini tam olarak sürdürebilmeleri için süt ve süt ürünleri zorunlu besin maddeleri arasındadır. Ancak bunun tam aksi olarak da süt, bazı insanlar için sorunlu bir besin maddesi olabiliyor. Zira dünya genelinde insanların yaklaşık % 40’ının sindirim sistemleri sütün içinde bulunan laktoz adlı maddeyi sindiremezler. İşte bu sindirim güçlüğü yüzünden de bu kişiler süt içtikten sonra rahatsızlık duyarlar. Oysaki özellikle gebelikte doktor ve aile üyeleri anne adaylarına ısrarla “süt iç” demekteler. Bu sebeple de anne adaylarının süt içmek için kendini zorlaması sütten daha fazla uzaklaşmaya ve sindirim zorlukları yaşamaya sebep olabilir. Bu gibi bir durumda süt içmek için kendini zorlamak yerine, peynir, yoğurt, ayran, sütlaç, muhallebi, dondurma gibi süt ürünlerini tercih ederek günlük ihtiyacı bu şekilde karşılamak da mümkündür. Sağlıklı bir kişinin günlük 1200 mg. olan kalsiyum ihtiyacının mutlaka süt içerek karşılanması gerekmez. Eğer ille de süt içmek gerekiyorsa, laktozu sindirmeye yardımcı olan “laktaz” maddesi katkılı sütler tercih edilebilir. Aslında sağlıklı bir kişinin ihtiyacı olan kalsiyum 3 – 4 su bardağı süte eşittir. Bu da 1 kase yoğurt, 1 dilim peynir ve bir kase muhallebi ile de karşılanabiliyor.
Gebelikte kilo alımını kısıtlamak adına bazı doktorlar yağı azaltılmış (“light”) süt ürünlerini önerirken, bazıları ise bu ürünlerin besin değerlerinin azalması sebebiyle tüketilmesini istemez. Ancak çoğu uzman, yazı alınan sütün kalsiyum içeriğinin sanılanın aksine azalmadığı, sadece yağının azaldığı ve dolayısıyla kalsiyum almak için light sütlerin de tüketilebileceğini söylemekteler. Sağlıklı her insanın her gün kalsiyum almasına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç gebeliğin başından itibaren bir miktar artsa da, özellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren kalsiyum alımını arttırmak gerekiyor. Zira bu dönem bebeğin kemiklerinin gelişmeye başladığı dönemdir. Gebelik tamamlanıp doğum yapıldıktan sonra da emzirme süreci boyunca anne adayının kalsiyum ihtiyacı devam edecektir.
Bazı kişiler protein kaynaklarının da kalsiyum içerdiği ve bu protein kaynakları tüketildiğinde de kalsiyum ihtiyacının karşılanmasının mümkün olduğunu iddia etmekteler. Evet, protein kaynakları da bir miktar kalsiyum içerir, ancak kalsiyum açısından zengin değildirler. Yani yeterince kalsiyum almak için temel kalsiyum kaynaklarından tüketmek önemlidir. Bunun yanında da kuru bakliyat türleri, brokoli, lahana, ıspanak, somon balığı, nohut, susam, badem ve turunçgiller de iyi, kaliteli birer kalsiyum kaynağıdırlar.
“Doğru beslenme” hususu doğumdan ölüme kadar değil, anne karnından ölüme kadar devam eden ve her daim dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda iyi bir gebelik dönemi beslenmesi de bebeğin anne karnında sağlıklı gelişimi, gebeliğin sağlıklı bir şekilde devam etmesi, doğum sonrasında da hem anne adayının normal yaşantısına daha hızlı dönmesi, hem de bebeğin sağlıklı bir yaşam sürmesi için gerekli olan konudur.
Gebelik beslenmesi o kadar önemli bir konudur ki, anne adayları tüm gebelik boyunca beslenme konusunu kafalarına takar, hep daha iyisini yapmaya çalışır, hatta bazı anne adayları kendilerini bu konuda suçlu bile hissedebilirler. Ancak öncelikle gebelik beslenmesi konusunda anne adayları içgüdülerine güvenmeliler ve bu konuda doktorun, beslenme uzmanının önerilerine kulak vermeliler. Aslında anne adaylarının bedenleri, ihtiyaç duydukları sinyalleri onlara gönderecek, doğru beslenme yolunu gösterecektir. Hal böyle olunca da sayfalar dolusu kitap okumaya, evde her saat kalori hesabı yapmaya gerek yoktur. Gebelikte doğru beslenmenin tek ve gerçek formülü, tüm besin gruplarından yeterince almaktır. İşte sadece bu kadarlık bir bilgi ve bilinç yeterlidir. Bunun dışında gebelik beslenmesinde dikkat edilecek hususlar;
Gebeliğin 7. haftasının sonunda bebeğin boyu 10-12 milimetre olmuştur ve gelişim hızla devam ediyordur. Bebeğin göbek kordonu, gözleri, göz kapakları, kulakları, ağzı, burun kökü ve burun delikleri elbette ki tam olarak değil, ancak taslaklar halinde ortaya çıkmaya başlamıştır. 7 haftalık bebeğin kalbi, gelişmekte olan tüm organlara kan pompalamaya devam ediyor ve her geçen gün bebeğin dokuları hızla gelişiyordur.
7 haftalık bir gebelikte bebeğin kol ve bacakları, dizleri, dirsekleri, el ve ayak parmakları ve bu parmaklardaki tırnakların minicik taslakları ortaya çıkmış durumdadır. Bebeğin dudaklar ise bu haftanın sonundan itibaren gelişmeye başlayacaktır.
Hamileliğin en erken dönemlerinden itibaren bebek, amniyon kesesi adı verilen bir sıvı içinde müthiş bir korunma altındadır. Vücut sıcaklığına eşit bir ısıda olan bu sıvı onu darbelerden, ısı değişikliklerinden ve tüm zararlı olabilecek etkenlerden korumaktadır. Bu amniyon kesesi sayesinde bebeğin bedeni, rahim iç duvarlarına değmeden serbest bir şekilde gelişebilir. Bu bakımdan soğuk havada otobüs beklemek, anne adayının karnına yanlışlıkla hafif bir darbe alması ya da birinin yanlışlıkla hafifçe dokunması gibi etkenler bebeğe zarar veremez. Anmiyon kesesi içindeki ince uzun yapı embriyodur, bunun hemen sağında yer alan halka şeklindeki yapı ise gebeliğin ilerleyen sürecinde kaybolacak olan yolk kesesidir.
Gebeliğin başından itibaren düzenli aralıklarla yapılan ultrasonografi incelemesinde gebeliğe ait yapıların görülebilirliği, ne kadar net anlaşılabildiği kişiden kişiye, gebelik haftasına ve yapılan ultrasonografi şekline göre oldukça değişken olabiliyor. Bu bakımdan bazı muayenelerde 7 haftalık bebek tam olarak her şeyiyle tespit edilemezken bazılarında daha kolay ve net görülebilir. Ancak vajinal ultrasonografi yöntemi, karından yapılan ultrasonografiye göre bebeğin yapılarının daha erken görülmesine olanak verebilmektedir.
Gebelik döneminde anne adaylarının fazladan, gereksiz kilo almaması, hareket kabiliyetini ve genel vücut sağlığını kaybetmemesi için kesinlikle hareket halinde olması ve düzenli olarak egzersiz yapması gerekir. Ancak bu egzersizin nasıl, hangi sıklıkta olması gerektiği, hangi egzersizlerin gebelik için daha uygun olduğu gibi sayısız soru yanıt beklemektedir. Zira her anne adayının sağlık durumu, her gebeliğin seyri ve her bebeğin sağlık durumu farklı özellikler gösterir. Özellikle de gebeliğin hangi dönemlerinde ne tür egzersizlerin uygun olacağı ve egzersize ne zaman başlamak gerektiği hususları ekstra önem taşıyor.
Gebelikte egzersiz konusu, gebeliğin başından beri ve özellikle de 6., 7. haftalarından itibaren gündemde olmalıdır. Aslında sağlıklı bir yaşam için her yaşta, her dönemde belli bir egzersiz rutini olmalı ve vücut da buna alışkın olmalıdır. Bu gerçeğin doğrultusunda gebelikte egzersizin de gerekli ve faydalı olduğundan şüphe yok. Ancak bu konuda bilinmesi gereken, eğer anne adayı daha önceden hiç egzersiz yapmadıysa, böyle bir alışkanlığı yoksa gebe kalınca bir anda kendisini fazla zorlamaması gerektiğidir. Zira gebelikte zaten vücut bu yeni duruma alışmaya çalışıyordur, bir de hiç uygun olmayan, alışılmadık bir egzersiz rutini gebeliği tehlikeye atabilir. Böyle bir durumda anne adayları için günlük yarım saatlik yürüyüşlerin uygun ve yeterli olacağı söylenebilir. Vücut bu rutine alıştıktan sonra bu süre 45 dakika veya 1 saate çıkarılabilir. Fakat akıldan çıkarılmamalıdır ki, gebelik boyunca düzenli olarak, hiç aksatmadan yürüyüş yapmak gerekir. Haftada 1 -2 gün yapılan yürüyüşlerde anne adayının vücudu da alışmayacağı için gereksiz bir yorgunluk, bitkinlik söz konusu olabilir.
Yaşamı boyunca hep düzenli olarak egzersiz yapan kadınlar ise bu alışkanlıklarını gebelikte de doktorun önerisi doğrultusunda devam ettirebilirler. Bu bakımdan gebeliğin ileri haftalarına kadar sorunsuz bir şekilde spor ve egzersiz rutinini sürdüren anne adayları mevcuttur. Burada sporun hangisi olduğu, vücudu nasıl çalıştırdığı ve her hangi bir tehlike içerip içermediği önemlidir. Şöyle ki; su kayağı, ata binme, sörf yapma, tenis, kayak, off-road, dalış, hızlı koşu gibi vücudu aşırı zorlayabilecek spor türleri kesinlikle önerilmez. Bir de yaralanma riskinin çok yüksek olduğu dövüş sporları, temas gerektiren takım sporları gebelik için uygun değildir. Aslında tüm gebelik hekimlerinin fikir birliğine vardıkları yürüyüş, plates, yoga ve yüzme gebelik dönemi için en uygun olan egzersizlerdir. Bunlar sayesinde gebelik çok daha sağlıklı geçecektir.